• DOLAR 34.681
  • EURO 36.878
  • ALTIN 2936.375
  • ...

MEHMET AKİF ERSOY VE MUHAMMED İKBAL İÇİN MİLLİ ŞAİR DENMESİ, ONLARIN EVRENSEL DÜŞÜNCELERİNİ SINIRLAMIŞTIR. MİLLİYETÇİLİĞİN REVAÇTA OLDUĞU BİR ZAMANDA, SÖYLEMLERİNE MİLLİ MESAJLAR YÜKLEMİŞLERSE DE, BU DURUM ONLARIN EVRENSEL İSLAMİ DÜŞÜNCELERİNİN ÖNÜNE GEÇMEMİŞTİR.

Kısaca Hayatı:

 Muhammed İkbal 9 Kasım 1877`de Pakistan`ın Pencap bölgesine bağlı Siyalkot kentinde doğdu. Babası Nur Muhammed takva ehli, bilgili bir zattı. İkbal ilk eğitimini babasından alır. Bu eğitim esnasında babasının kendisine; “Kur`an`ı anlamak istiyorsan sana indirilmiş gibi oku.” tavsiyesi üzerine medreseye devam eder ve Kur`an`ın büyük bir kısmını ezberler. Hayatında önemli bir etkiye sahip olan Mir Hüseyin babasının yakın dostlarındandı. Mir Hüseyin`den Arapça ve Farsça olarak İslam Edebiyatı dersleri alan İkbal, şiir yazmaya başlar.

Liseye İskoçya Misyon Lisesi`nde başlar. 1893 yılında mezun olduğu bu okulun yüksek bölümünde de okur. Hem doğu hem de batı tarzı eğitim alan İkbal, üniversite okumak için Lahor`da Devlet Yüksek Okuluna kaydolur. Bu okuldaki hocalarından Prof.Arnold`un tavsiyesi ile İngiltere`ye gider. Cambridge Üniversitesi`ne bağlı Trinity`e College kaydını yaptırır ve Oryanistlerden ders almaya başlar. 1908 yılında Almanya`ya gidip Münih Üniversitesi`nde Doktora yapar. İngiltere`de kaldığı süre içinde İslam konulu konferanslar verir. Bu sayede tanınır.

 Artık vatana dönme vakti gelmiştir. Avrupalılar muhtemelen kendilerine hizmet edecek bir akademisyen yetiştirdiklerini zannediyorlardı. Ancak Lahor`da hükümete ait bir okulda Arap Dili ve Edebiyatı hocalığı yapan İkbal, bu görevinde fazla kalmaz. Fethi Yeken, “Çağdaş Davet Önderleri” isimli eserinde, istifa sebebini şu şekilde açıkladığını yazar: “İngilizlere hizmet etmek zordur. Ben istediğimi insanlara anlatamıyordum. Şimdi ise hürüm, dilediğimi söyler ve dilediğimi yaparım.”

1932 yılında Londra`da bulunduğu esnada hastalanır. Uzun bir tedavi sürecine başlar. Kanser olan İkbal, 1935-1937 yılları arasında ışın tedavisi görür. Ancak 1938 yılında hastalığı iyice ilerlemiştir. Tedavilere artık cevap vermeyen İkbal, 21 Nisan 1938 yılında vefat eder.

Şahsiyeti:

Kuşkusuz doktora tezlerine konu oluşturacak bu İslam şairini şu kısa yazımıza sığdırma imkânı yoktur. Ancak çeşitli kesimlerce kendi taraflarına çekilmeye çekilen İkbal`in, özellikle Batı`ya bakışı ve özelde Türkiye dostu olarak lanse edilerek, sanki laik yaşantıyı benimseyen bir şahsiyete büründürülmesi, kendisine yapılan en büyük haksızlıktır.

Elbette ki aldıkları eğitim insan yaşamı üzerinde etkilidir. Batı, bir dönem zekâlarına güvendiği Müslüman gençlere, pek çok imkânlar sunup, onları eğittikten sonra laik yaşam tarzını bu öğrenciler vesilesiyle İslam beldelerine ihraç etmek amacını güttü. Türkiye`de de bulunan bu güruhun tayfaları, diğer İslam beldelerinde de vardı. İkbal de bu tür bir eğitim almasına rağmen kendisini Batı`nın etkisinden çabuk kurtardı.

Meryem Cemile`nin “İslam ve Çağdaş Öncüleri” adlı eserinde kendisinden alıntıladığı şu cümleler, kulaklarımıza hiç yabancı değildir:

Aramayasın küffarın kadehinde gerçeği!

Modern bilgide, yani putperestlikte!

Geçemedi Sırat Köprüsü`nü o;

Dayamış kendi gırtlağını.

Herhalde kulaklarımıza yabancı değildir dememdeki kastımı anlamışsınızdır. Mehmet Akif`in şu dizelerine ne kadar da benziyor:

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar.

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun (Kanaatimce köpeğin uluması anlamında) korkma, nasıl böyle bir imanı boğar.

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.

Osmanlı`yı hilafetin merkezi olması hasebiyle dost gören ve Türkiye`nin kurucularına da bu sevgiyi yönelten pek çok Müslümanın uğradığı hayal kırıklığına, Muhammed İkbal de uğramış görünüyor. Örneğin Kırıkkale Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü`nden Mustafa Sarper ALAP`ın “Türklerin Unutulmayan Dostu Muhammed İkbal” başlıklı makalesinde, İkbal`in bir Türk dostu ve Atatürk hayranı olduğunu iddia eder. Kurtuluş Savaşı aşamasında, Batılı bâtıl devletlerle savaşan Müslüman Anadolu halklarının sevilmesi çok doğaldır. Ancak savaş sonrası Anadolu halklarının uğradığı hayal kırıklığını İkbal de yaşadı. Bu anlamda yine Meryem Cemile`nin alıntıladığı şu cümle aslında yaşanan hayal kırklığının şiirsel ifadesidir:

“Yıldızların koruduğu Türkiye! Komşu komşu diye Batı`yı mı buldun!”