Günahıyla sevabıyla
Evet..!
Günahı ve sevabıyla bir referandumu geride bıraktık.
Sandıktan çıkan sonuç ilginç yorumlara sebebiyet verecek nitelikte. Seçmen her ne kadar “Evet” dediyse de, evet`çilere “O kadar da şımarmayın, bakın kıl payı size yol verdim” dedi.
Yorumcular, herhangi bir futbol maçında, 1-0 yenmek ile 5-0 yenmek arasında bir fark yok, ikisi de neticede üç puan getiriyor demektedirler. Peki, gerçekten böyle mi? Matematiksel olarak sonuç bu olsa da, iki galibiyet arasında çok fark var. İlkinde iki eşit güçten birinin çok az farkla öne geçtiğinden, ikincisinde ise ezici bir galibiyetten bahsedebiliriz.
Her ne ise sonuç ortada. Evetler kıl payı da olsa kazanmış bulunuyor. Artık sistem değişmiştir. İtirazlardan da bir şey çıkmaz. Eğer Allah ömür verirse, önümüzdeki seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan, partili cumhurbaşkanı adayı olarak seçime girecektir.
Burada önemli olan şudur: Türkiye`deki bu sistem değişikliği, Batı istemediği halde oldu. Sanki emekleyen çocuğun, artık ayağa kalkıp yürümesi gibi bir şey. Bu güne kadar Batı karşısında emekleme yaşındaki çocuk gibi davranan Türkiye, artık bu aşamanın bir üstü olan yürüme çağına girmiş bulunmaktadır.
Değişikliğin Avrupa ve Amerika`ya rağmen olması, onlarda belirli bir rahatsızlığa sebep olmuş durumda. Telefon açıp, Erdoğan`ı kutlayacaklarına, eften püften bahanelerle kıvırmayı tercih ediyorlar.
Bu durum çok komik oluyor. Hani taptıkları ilahları yeme konumuna giriyorlar. Şöyle avamdan bir çıkıp, Avrupa ve bilumum Batıcılara şöyle avamca olarak, şunları dese haksız mı sayılır: “Ulen oğlum..! Siz değil misiniz halkın oyu ve demokrasi diye tutturan? Siz değil misiniz ki halkın kendi kendini yönetmesini bize demokrasi diye yutturan? Eeee…! Şimdi ne oldu? Türkiye`deki halkın kendisini yönetme sisteminin, yine halk tercihiyle değişmesine niye öyle burun kıvırıyorsunuz? Mademki halk diyorsunuz, işte size halkın % 51,4`ü. Daha istiyorsunuz? Samimiyetsizliğiniz her tarafınızdan akıyor. Yoksa halk sizin istemediğiniz bir tercihi yaptı diye mi bütün bunlar? Sizden icazetli olmayanı halk seçse de kabule şayan görmeyeceksiniz, değil mi? Alın işte demokrasiye olan saygınızı Mısır`da gördük. Halkını meydanlarda, camilerde tarayan Sisi denilen gasıp ile muhatap olabiliyorsunuz. Hoş yoktur sizin birbirinizden farkınız ama siz cilalı boyalı demokrasisiniz. Bir de oturup, sizlerle samimiyet gibi laflar ediyoruz. Tüh…! Sizin de sizin yedi göbek ceddinizin de cibilliyetine.”
Emperyalist kafanın anladığı tek şey çıkarlarıdır. Bu çıkarlarını sağlayacağı yerin bir ehemmiyeti yoktur. Örneğin halkının başına bomba yağdıran sapık ruhlu bir lidere kimyasal silah satmaktan çekinmezler. Hepimiz Saddam ve Esed`in kullandığı kimyasal zehirlerin nereden alındığını, hangi şirketlerin bu günaha ortak olduklarını çok iyi bilmekteyiz. Yine 15 Temmuz sonrası Türkiye`nin başına darbe ile geçeceklerin; “Yurtta Sulh Konseyi, BM, NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlar ile oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.” sözleri ile ne demek istediklerini, biz de, darbeciler de Batılılar da çok iyi anlamaktayız.
Tayyip Erdoğan`ın Batı karşısında bu yüzden eli güçlüdür. Çünkü her seferinde sözde Batı`nın silahı olan demokrasi ile kendilerini vurmaktadır. “Dünya beşten büyüktür” dediğinde, yapılan işlerin, alınan kararların ve aslında BM`nin yapısının demokratik olmadığını söylemeye çalışmaktadır. Batı ve Batıcıların bu sözlere karşı zor duruma düşmelerinin nedeni, aslında kendilerinin dini olan demokrasi söyleminden kaynaklanmaktadır.
Neyse bizler günahıyla sevabıyla bir referandumu geride bıraktık. Artık önümüze bakmak durumundayız. İnşallah hayırlara vesile olur.