• DOLAR 34.672
  • EURO 36.857
  • ALTIN 2937.03
  • ...

            Asr, yemin edilmeye değer bir zaman dilimidir.

            Hüsran, uğranılması temenni edilmeyen bir akıbettir.

            İman, bir nimettir.

            Hakk, tavsiyeye değer mutlak gerçektir.

            Sabır ise bütün bunların neticesinde, çekilecek çilelere gösterilecek mukavemettir.

            Allah`a iman, insanın gönlünde aşka dönüştüğünde kemal derecesine varır. O vakit insan kendi evinde rahat bir şekilde oturamaz. Bir şeyler yapması lazım, hüsrana düşmemek için.

Birilerini bu aşktan haberdar etmesi lazım. Peygamberi bir metot ile varması lazım insanların kapılarına: “Bu yaşadıklarınız ve yıkılası batıl düşünceler boştur, gelin birlikte imanın tadına varalım” demek için.   

Davetçiyi kimse zorlamaz. Git insanları uyar diye kapısına varılmaz. Kendisinin içi kıpır kıpırdır. Bir başkasına ulaşabilir miyim diye kilometrelerce yol alır.

Bu durum davetçi açısından namaz gibi bir ibadettir. Terkedilmesi veya ertelenmesi düşünülemez ve dahi teklif edilemez.

Fakat bunun bir bedeli vardır. Hakkı söylemenin tarih boyunca bir bedeli olmuştur. Hakk söyleniyorsa, hakkın düşmanları pusudadır demektir.

  Ufak ufak başlar imtihan. Alaya almalar, laf yetiştirmeler ile başlanır. Sonra “Sana mı kaldı İslam, Kur`an, Peygamber” diye devam eder. Baktılar ki sözden, laftan anlamıyorsun(!) başlar tehditler: “Bak buradan uyarıyorum ha… Başın derde girer. Cezaevlerinde çürürsün. Bari çocuklarını düşün. Bak olacaklardan biz sorumlu değiliz.”

Şimdi “Yusufi” diye adlandırdıklarımız, geçmişlerinde bu durumların hepsini yaşamışlardı. İleride başlarına gelebilecek durumlara karşı, gerek aileleri gerekse de resmi zevat uyarılarda bulunmuşlardı. Ama dedim ya bu bir aşktır. Gönlüne bu aşktan pay düşenlere bu tür uyarılar pek kâr etmez.

 Düşerler cami yollarına. Yanlarında getirdikleri çikolataları sıkı sıkıya tutarlar. Çocukların camilerde çıkardığı gürültü-patırtı arasında dağıtır çikolataları. Sonra elif, be ve ardı sıra gelir Kur`an dersleri.

            Bütün bunlar bir yekûn dosya eder resmi masalarda. Sonra dağıtılan çikolataların oluşturduğu suç unsurları sıralanır. Asr suresinin anlam ve önemi anlatılmıştır belli yerlerde. Hakkın tavsiyesi babından birkaç kelam. Ardı sıra gelen sabır.

            Peygamber anlatmıştı hakkı, hukuku. Hak bilmez, hukuk tanımazlar başlamışlardı baskı ve işkencelere. Açlık, ambargo, boykot vs. neler yapmadılar ki? Peygamberi metot sabır üzerine kurulu idi. Sabredilmesi gerekiyordu bütün bunlara.

            İşte bunlar da girmişti kâğıttan dosyalara. Dosyalar kabardıkça yusufilik de uzuyordu. Demirden parmaklıkların arkasından oluşturulan dar dünyanın, geniş mekânlarına sahip insanları, sabır işliyorlardı tespihleriyle.

            Bizlere davetin nasıl yapılması, hakkın tavsiyesi ve nihayet bunların ardı sıra gelen musibetlere nasıl sabır edilmesi gerektiği hususlarında hocalık ederler.

            Bizi ayakta tutarlar. Koca bir davanın taşıyıcısı olarak, içerde kapalı kapılar ardından göklere açılan kapılara seslenirler.

            Gök kubbenin kapıları demirden değildir. Onlar için kilitli de değildir. Abdest anahtarı, seccade şifresi ile bu gök kapılarına varırlar.

Ben onların hasımları olsam, duçar olacağım hüsrandan ötürü dehşete düşerdim!