Mevlana ve batı emperyalizmi
17 Aralık Mevlana`yı anma etkinliklerinin yapıldığı ve o engin hoşgörüsünün dile getirildiği bir zaman dilimidir. Aralık ayı bitmeden konu ile ilgili birkaç kelam edeyim dedim.
Konuya giriş yapmadan önce Avrupalıların kullandığı hümanizm ile Mevlana`daki insan sevgisinin aynı şey olmadığını, hümanizmin bütün çözümleri insanda gördüğünü, insanı merkeze aldığını; oysa Müslümanın bütün çözümlerin kaynağını Allah`ta gördüğünü, dolayısıyla Mevlana`nın Batılı tarzda bir hümanist olmadığını belirtmekte fayda vardır.
İsterseniz bu konuda Mevlana`nın yaşadığı dönemlerden örnekler sunup, bu örnekler üzerinden verilmesi gereken mesajları verelim. Mevlana ailesinin menkıbelerini anlatan Ahmet Eflaki`nin Menakıbü`l-Ârifin (Ariflerin Menkıbeleri) adlı eserinden aldığımız şu örnekler, konumuz açısından ilgi çekicidirler.
Nakledilmiştir ki: Mevlana bir gün halvetinde namaza gark olmuştu. Biri içeri girdi “Fakirim ve hiçbir şeyim de yoktur” dedi. Sonra Mevlana`yı istiğrakta görünce mübarek ayağının altından halıyı çekti ve alıp gitti. Hoca Mecdeddin-i Meragi bu durumu öğrenir öğrenmez o şahsı aramak üzere bir kuş gibi dışarı çıktı, onu Tiz Pazarında halıyı satarken gördü. Mecdeddin o fakire eziyet ede ede Mevlana`nın huzuruna getirdi. Mevlana “İhtiyacından ötürü bunu yapmıştır, ayıp değildir. Onu mazur gör. Ondan bu halıyı satın almak lazımdır” buyurdu. (Ahmet Eflaki, Menakıbül Ârifin, çev. Tahsin Yazıcı, Şark İslam Klasikleri, Cilt I s.405-406)
Şeyh Nefiseddin-i Sivasi rivayet etti ki: Mevlana bir gün bana “İki dirhemlik iyi hotab (O zaman yapılan yöresel börek çeşidi) al getir” buyurdu. O zaman bir sini (tepsisi) hotabı bir dirheme veriyorlardı. Derhal hotabı aldım, o da benim elimden aldı ve bir mendile koyup gitti. Ben yavaş yavaş onun peşinden gittim. Nihayet o bir harabeye girdi. Orada dişi bir köpeğin yavrulamış olduğunu gördüm. Mevlana hotabın hepsini köpeğe verdi. Ben Mevlana`nın bu şefkat ve merhametinden dolayı şaşakalmıştım. Mevlana “Yedi gün yedi gecedir ki, bu zavallı köpek bir şey yememiştir. Yavruları yüzünden de buradan ayrılamıyor.”dedi.
Yukarıda anlatılan hadiseler aslında İslam`ın özünde bulunan tavırlardır. Mevlana bunları dile getirerek, Müslümanlardaki yüksek ahlak ve aşkı aksettirmiştir. Ancak madalyonun öteki yüzü de vardır. Batılılar Mevlana`ya sarılarak onun bu yüksek insan sevgi ve saygısından kendilerince istifade etmeye çalışıyorlar.
Bu gün batılıların en çok ziyaret ettiği türbelerden biridir Mevlana türbesi. Onlara göre Mevlana gibi düşünenler (Tabi Mevlana felsefesini yanlış yorumlayarak) ideal Müslümanlardır. Çünkü herkesi seven, herkese saygı ve sınırsız bir hoşgörü gösteren Müslümanlar, kâfirleri bile sevebilirler. Hâlbuki Kur`an bu hususta bizi şu şekilde uyarıyor: “Muhammed Allah`ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkârcılara karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih-29)
Batılılar Müslümanların kendi içine kapanık, mabedlerde ibadetle uğraşan ve Batılıların çıkarlarına dokunmayan bir tip olmasını istiyorlar. Bu hususta Mevlana`nın felsefesini kendilerine göre yorumlayarak, ehlileştirilmiş Müslümanlar oluşturma çabası içerisindedirler. Nitekim Mevlana da kendisinin bu tür yanlış anlaşılmalarına karşı şu beyit ile meramını dile getirmiştir.
Men bende-i Kur`anem eger can darem (Ben yaşadıkça Kur`an`ın kölesiyim)
Men hâk-i reh-i Muhammed muhtarem (Ben, Hz. Muhammed Mustafa`nın yolunun tozuyum)
Eger nakl kuned cüz in kes ez güftarem (Biri benden bundan başkasını naklederse)
Bizarem ez u vez an suhen bizarem
(Ondan da şikâyetçiyim, o sözden de şikâyetçiyim)
Aslında her şey açık değil mi?