• DOLAR 34.651
  • EURO 36.433
  • ALTIN 2925.969
  • ...

Mekân Suriye sınırı. İlçe kaynıyor. Yeni yeni İslami bilinç kazanmaya başlayan gençler, hidayetin verdiği heyecan ile tebliğ çalışmasında bulunuyorlardı. Zeki de bu gençlerden biri idi. 

İslami hidayet ile buluşup hayatını buna göre tanzim etmeye çalışan Zeki, sohbetlere katılır, çevresindeki gençler ile ilgilenme gibi görevlerini harfiyen yerine getirirdi.

            İstasyon Mahallesi’nde kalan bu genç, burada tebliğ çalışması yapıyordu. Arkadaşlarıyla camide bir araya gelir, bildiği kadarıyla kendinden küçük gençlere İslam’ı anlatırdı.

             O gece yine camide gençlerle bir araya gelmiş ve saat biraz ilerlemişti. Yani eve gitmekte gecikmişti. Bu arada evde aile onu bekliyordu. Babası iyice sinirlenmişti. Ona bir ders vermenin zamanı geldi diye düşünüyordu.

             Derken Zeki evin kapısını çaldı. Baba kapıyı açmayacaktı. Kimseye de açtırmama niyetindeydi. Ama ısrarlı çalınan kapıya çıktı ve Zeki’ye nerede olduğunu sordu. Zeki, camide olduğunu, herhangi olumsuz bir iş yapmadığını söyledi. Babası; “O zaman geldiğin yere git” diye kapıyı hızlıca kapattı.

            Zeki dışarıda kalmıştı. Babası halen bağırıyordu: “Şeriatmış, sana mı kaldı bu işler? Hayatımızı tehlikeye atıyorsun. Evimizi yakacaklar. Şeriatçı olmuş beyefendi.”

            Zeki evden uzaklaştı. Camide kalan arkadaşları vardı. İlk önce oraya doğru gitti. Ama sonra ne düşündüyse geri döndü. Tekrar eve doğru yol aldı. Bir süre sonra evlerinin avlusunda idi. Kalacak, daha doğrusu sabahı edecek bir yer aradı. Sonra gözleri tandıra ilişti. Gitti şöyle bir yokladı. Altında hafifçe bir ısı kalmıştı. Şöyle kalorifer tadında, buna sevindi. Tandırın üzerinde kıvrıldı. Bir süre tefekkür etti. Durumunu gözden geçirdi. Sonra sahabeleri ve Mekke’de çektiklerini gözünün önüne getirdi. Ama bu kıyastan utandı. Canı sıkıldı. Şöyle biraz daha gerildi. Dua ede ede uyudu.

             Sabah erken uyanan annesi Zeki'yi görünce panikledi. Çünkü hareketsiz yatıyordu Zeki. Hemen yanına geldi. Şöyle eliyle yokladı oğlunu. Şükür ki sağdı. Onu uyandırdı ve hemen evden ayrılmasını istedi. Zeki, aç bir şekilde avludan hızlıca çıktı.

            Birkaç gün sağda solda kalan Zeki sonradan eve döndü. Ama davasından taviz vermedi. O İslami çalışmalara devam ettikçe, çevredekiler babasına baskıyı arttırıyorlardı. Bu da babasının daha etkin tedbirler almasına sebebiyet teşkil ediyordu.

            Akşam eve gelen Zeki’ye bütün aile bir tedbir düşünmüştü. Daha doğrusu bir plan yapmışlardı. Zeki kendisine kurulan tuzaktan habersiz geldi eve. Babası her zamanki gibi neredeydin diye söze girdi. Gerisi çok önemli değildi. O nerede olursa olsun yapılan plan gereği babası oğlunu öldüresiye dövmeye başladı. Zeki, şaşkınlığını atmadan annesi ve kardeşleri hep birlikte ellerine geçirdikleri ile üzerine çullandılar.

             Yere yuvarlanan Zeki’yi battaniyeye sarıp bir odaya attılar. Orada bir süre sonra kendine geldi. Evden ayrılmaktan başka çare yoktu. Bunun için arkadaşlarına müracaat etti. Ama bunun için erken olduğu kendisine bildirildi. Bu nedenle mecburen evde kaldı. Tabii birkaç kere daha dayak yedi. En sonunda Zeki’ye yemek verilmeme, elbiselerini yıkamama ve kendisiyle konuşulmama cezası verildi. Bu böylece sürüp gitti.

            Doksanlı yıllardan bir sayfa dediğimiz bu kitap binlerce sayfadan ibarettir aslında. Sayfa sayfa yazmaya kalkışırsak binlerce sayfa yazmamız gerekecek. Benim için takıntı haline gelen o yıllardaki yaşanmışlıkları ara ara bu köşede yazıyorum/yazacağım.

            Ta ki unutulmasın.