• DOLAR 34.383
  • EURO 36.789
  • ALTIN 2968.555
  • ...

CHP Sözcüsü Deniz Yücel, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma namazında okuduğu hutbeyi kastederek; “Kadınların yüz, el ve ayakları hariç örtünmesi, kadınların gençlerin erken yaşta evlenmesi gerektiğine, dair bir şeyler saçmalamış” diye cehalet kokan ve kin kusan bir açıklama yaptı.

Tabii Ali Erbaş’ın Türkiye’nin laik bir devlet olduğunu unuttuğunu söyleyip kendince bazı hatırlatmalarda da bulunuyor: “İnsanların giyimine, yaşam tarzına, kaç yaşında evleneceklerine, telkin ve tavsiye yoluyla dahi karışamazsın! Haddini bil. Burası Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti!”  

Diyanet İşleri Başkanlığı da konu ile ilgili bir açıklama yaptı. Söz konusu açıklamada: “Müslüman kadın ve erkeklerin davranışları ve kıyafeti hususunda Kur’an’ın Ahzab Suresi 59 ve Nur Suresi 30-31. ayetleri ile Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in konuyla ilgili hadislerinin açıkça ortaya konulduğu” ifade edildi.

Deniz Yücel’in açıklamasının cehalet koktuğunu yukarıda belirtmiştim. Neden diye sorulacak olursa, attığı okun hedefinde sadece Diyanet’in olduğunu zan ediyor. Halbuki Ali Erbaş, Kur’an ayetlerine dayalı bir hutbe okuyor. Zaten aksi de düşünülemez.

Aslında CHP her zamanki CHP. Yani DNA’sına işlemiş İslam düşmanlığı, bir şekilde su üstüne çıkıyor. Eski Başkan “Helalleşme” diyordu ama “Kırk yıllık Kâni olur mu Yani?” sözünü doğrularcasına ikide bir bu düşmanlıklarını izhar ediyorlar.

Allah’ın ayetlerini önemsemeyenler veya alaya alanlara karşılık nasıl bir tavrın takınılması gerektiği hususu ile ilgili ayetler vardır: “Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.” (Enam: 68)

Mekke’de inen bu ayetin bir benzeri, Medine’de inen Nisa suresinin 140. ayetidir. “O size kitapta şunu indirmiştir: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın; aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir.”

Müslüman olup Mekke’den Medine’ye hicret eden Abdullah bin Sa’d bin Ebi Serh diye biri vardı. Kendisi Kur’an katipleri arasında bulunuyordu. Çünkü okuma yazması vardı. Fakat Medine’de iken mürted olup tekrar Mekke’ye döndü. Burada çok büyük bir iddia ortaya attı: “Ben vahiy kâtibi idim. Muhammed’in okuma yazması yoktu. Ayetleri kendi tasarrufuma göre yazdım.”

Burada iddia ettiği şey ayetleri kendince yazmış ve Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) okuma yazma bilmediğinden yazılanları onaylamış olduğudur. Halbuki gelen ayetler diğer katiplere ezberletiliyordu. Birden fazla kâtip vardı. En önemlisi Kur’an Allah’ın koruması altında idi.

Müşrikleri memnun edecek açıklamalar yapıp, ayet ve peygamberle alay eden bu şahıs, Mekke’nin fethinde kaçamayanlar arasında idi. Kendisi Hz. Osman (radiyallahu anh)’ın sütkardeşi olduğu için onun evine sığındı. Tekrar Müslüman oldu. Hz. Osman (radiyallahu anh) gelerek Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’den onun affını istedi. Peygamber yüz çevirdi. Hz. Osman (radiyallahu anh) çok ısrar edince, bir şartla af edildi. Buna göre adı geçen Mekke ve Medine’de ikamet etmeyecekti. O da Taif’e taşındı. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in (Allah ikisinden de razı olsun) hilafetleri zamanında Mekke’ye gelmesine izin çıkmadı.

Tabi konu ile ilgili farklı yönlere temas eden ayet ve Peygamber uygulamaları var. Bunların hepsini kendi şartları arasında değerlendirmek gerekiyor.

Ama Allah’ın hem Mekke’de hem de Medine’de onlarla birlikte oturmayı yasakladığını bilmek gerekiyor.