• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Tarih boyunca din ile mücadele eden tağuti sistemlerin belli başlı yöntemleri vardır. Bu yöntemlerden biri Allah’ı gökyüzüne kapatıp yeryüzüne bulaştırmamaktır. Bir başka deyişle; imani meselelerde yetkilendirilen Allah’ı gündelik işlere, adalete ve dahi memleket idaresine karıştırmamaktır.

Bunun için klişe bir söz kullanırlar: Din ile devlet işleri birbirinden ayrıdır. Yani devletin idaresinde dinin bir dahli olamaz. Aslında şunu demek istemektedirler. Allah kendi sınırlarında kalsın. Bizim sınırlarımıza bulaşmasın. Örneğin; gökyüzünün idaresi onun olsun. Ama yeryüzünün idaresi bizimdir.

Tabi bunu söyleyenlere Allah’ın bir cevabı vardır. Nitekim Âl-i İmrân 129’da; “Göklerde ve yerde olan şeylerin hepsi Allah'ındır” denilerek, gök ve yeryüzündeki idarenin aslında kimde olması gerektiği hususu belirtilmiştir.

Türkiye’de 14 kişilik zevat, itikadi anlamda Allah’ın hakkını teslim etmekle birlikte, idari anlamda Rabbin yetkisini laikliğe havale edecek tarzda bir bildiri kaleme almış durumdalar. Çeşitli unvanlara sahip bu kişiler satır aralarında ayetlerin tarihselliğini de gündeme getirmişlerdir.

Hz. Muhammed (sav)’in son peygamber oluşu, bundan böyle vahyin inmeyeceği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla son elçi vasıtasıyla inen Kur’an ayetlerinin evrensel olması icap etmektedir ki yeni bir peygambere ihtiyaç duyulmasın. 1400 küsur yıl önce inen bir ayetin, yine o yıllara hitap etmesi söz konusu olacaksa, biz şu zamanın insanları hangi vahye tabi olacağız?

Dinin temeli Kur’an’dır diyerek Peygamber’i önemsizleştirenlerin geldiği nokta, Kur’an ayetlerini etrafına dolanmaktır. Bazı ayetleri tarihseldir diye günümüze hitap etmiyor kategorisine koymaktadırlar. Hadis tahrif edilmiş, ayet tarihsel, o zaman geriye ne kalıyor ki?

Şeriat demek İslam demek değildir gibi bir söylem ile İslam’ın hukuki yanını bir tarafa atıyorlar. Sonra bu dinin kaynakları arasında sayılan sünneti önemsizleştirerek, ayetlerin Peygamber tarafından pratize edilişini unutturuyorlar. En son olarak ayetlerin bir kısmı tarihseldir söylemi ile Kur’an’ın söylemini tarihe mahkûm ediyorlar. Zaten geriye dinden bir şey kalmıyor.

Bahsettiğimiz şu bildiride; “İslam şeriatı denilen kavram İslam’ın kendisi demek değildir. Zira şeriat kurallarının çok azının kaynağı Kur’an ayetleridir. O ayetlerin de çoğu dönemsel olup esbab-ı nüzul çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gereken hükümleri içermektedir.” denilerek, ayetlerin dönemsel olduğu vurgulanmaktadır. Böylece Allah kelamının o zamana hitap ettiği, günümüze ait bir mesajının olmadığı ima ediliyor.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.” Yukarıya mealini aldığımız Nisâ suresinin 59. ayetinde Allah, bizden hem kendisine hem Resulüne hem de bizden olan idarecilere itaat etmemizi istiyor.

 Soru şu: Peygamber vefat ettiğine göre bu ayet tarihsel, yani dönemsel mi olmuş oluyor? Günümüzde Peygamber’e itaat edemez miyiz? Ayet açıkça bizleri sünnete, hadise sevk etmekte, Peygamber’in sözlerine itaat etmenin bizatihi ona itaat etmek anlamına geldiğini belirtmektedir.

İsimlerinin önünde çeşitli unvanlar bulunan ve kendilerine ilahiyatçı denilen bu zevat, İslam’ı yolunmuş kuş gibi orta yerde bırakacak türden açıklamalar yapmaktadırlar. Ondan sonra da gençlerimiz deist veya ateist oluyor diye dert yanıyorlar.

Kanaatimce gençlerin bu yollara tevessül etmelerinin en büyük sebebi bahsettiğimiz tarzda yapılan açıklamalardır. Kendi ellerimizle gençlerimizi sekuler bir yaşama itekliyoruz.

Yapmayın beyler!