Mevlâna, Batı ve Filistin
07-17 Aralık Mevlana’yı anma etkinliklerinin yapıldığı ve o engin hoşgörüsünün dile getirildiği bir zaman dilimidir. Bu nedenle konuyla ilgili olarak günümüzle ilintileyerek üç beş kelam etmekte fayda var.
Her şeyden önce bir konuyu açıklığa kavuşturalım: Batılıların hümanizmi ile Mevlana’daki insan sevgisinin aynı şey olmadığını, hümanizmin bütün çözümleri insanda gördüğünü, insanı merkeze aldığını; oysa Müslümanın bütün çözümlerin kaynağını Allah’ta gördüğünü, dolayısıyla Mevlana’nın Batılı tarzda bir hümanist olmadığını belirtmekte fayda vardır.
Mevlana’nın insana olan sevgisi hakkında menakıp kitaplarında yüzlerce örnek vardır. Biz sadece bir tanesini sizler için seçip anlatalım:
Nakledilmiştir ki: Mevlâna bir gün halvetinde namaza gark olmuştu. Biri içeri girdi “Fakirim ve hiçbir şeyim de yoktur” dedi. Sonra Mevlana’yı istiğrakta görünce mübarek ayağının altından halıyı çekti ve alıp gitti. Hoca Mecdeddin-i Meragi bu durumu öğrenir öğrenmez o şahsı aramak üzere bir kuş gibi dışarı çıktı, onu Tiz Pazarında halıyı satarken gördü. Mecdeddin o fakire eziyet ede ede Mevlana’nın huzuruna getirdi. Mevlâna “İhtiyacından ötürü bunu yapmıştır, ayıp değildir. Onu mazur gör. Ondan bu halıyı satın almak lazımdır” buyurdu. (Ahmet Eflaki, Menakıbül Ârifin, çev. Tahsin Yazıcı, Şark İslam Klasikleri, Cilt I s.405-406)
Batılı turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerden biri Mevlâna Türbesidir. Onlara göre Mevlâna gibi düşünenler ideal Müslümanlardır. Çünkü kendilerince, herkesi seven, herkese saygı ve sınırsız bir hoşgörü gösteren Müslümanlar, Batılı emperyalistleri dahi sevebilirler.
Batılılar, kendi içine kapanık, mabedlerde ibadetle uğraşan ve Batılıların çıkarlarına dokunmayan Müslüman tipini çok seviyorlar. Bu hususta Mevlana’nın felsefesini kendilerine göre yorumlayarak, ehlileştirilmiş Müslümanlar oluşturma çabası içerisindedirler. Nitekim Mevlâna da kendisinin bu tür yanlış anlaşılmalarına karşı şu beyit ile meramını dile getirmiştir.
Men bende-i Kur'anem eger can darem
Men hâk-i reh-i Muhammed muhtarem
Eger nakl kuned cüz in kes ez güftarem
Bizarem ez u vez an suhen bizarem
(Ben yaşadıkça Kur'an'ın kölesiyim
Ben, Hz. Muhammed Mustafa'nın yolunun tozuyum
Biri benden bundan başkasını naklederse
Ondan da şikâyetçiyim, o sözden de şikâyetçiyim)
Mevlâna felsefesini bu manzum dizelerde sarih bir şekilde dile getirmiş. Aslında tasavvufun özünde olan düşünce budur veya bu olmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber, kendisine ve ashabına 13 yıl boyunca eziyet eden Kureyş müşriklerini, Mekke’nin fetih günü affetmişti. Kureyş’in ceza beklediği bir anda affedilmeleri, Peygamberin büyüklüğünü ortaya koymuştu.
Ama aynı Peygamber, Bedir savaşına komuta etmişti. Hendek günü ihanet eden Ben-i Kurayza Yahudilerinin yetişkinlerini kılıçtan geçirmişti. Vefatında dahi sefere çıkması için bir askeri birlik oluşturmuştu.
Bugün bütün Batı birlik içerisinde hareket ederek, Gazze’ye israil vasıtasıyla saldırıyor. Oysa Müslümanlarda bu durum karşısında hem fikri hem de fiziki birliktelik yok. Bence bu müşkül karşısında bir soru sormamız icap ediyor. Peygamberimiz eğer sağ olsaydı Gazze hususunda nasıl bir tutum takınırdı? Soru basit ve yalın. Peygamberimizin alacağı tavrı almamız herhalde yeterli olacaktır.