• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Ben kendisi ile hiç tanışmadım. Onu hiç görmedim. Ancak etkinlik veya sosyal medya görüntüleri hariç. Yine böyle bir mecrada gördüğüm bir fotoğrafından çok etkilenmiştim. Şöyle rahlenin başında durmuş, mütevazı ama vakur bir bakışla öğrencilerine bakıyordu. Karşısında yine rahle başlarında, genç delikanlılar vardı.

Hiç görmemiş hiç tanımamış biri olarak, bu sima bana çok şey anlatıyordu. Ağarmış sakalları ve firakın, hicretin, zindanın yüz çizgilerinde oluşturduğu o muhteşem izler. Öyle ki mütebessim ama içten ve derin bir endişe okunuyordu simasında.

Hiç dinlemedim hayat hikâyesini. Okumadım da. Ama az buçuk yüz çizgileri her şeyi ortaya koyuyordu. Belli ki bu işin mutfağında sessiz sessiz çalışıp, mesaisini tamamlamanın huzuru ile varacaktı huzura.

İlmin peşinde, rahle başında, diz çürütürcesine yaşanılan bunca zorluklar, basit bir kaç gramer bilgisi veya üç beş kelam için olmamalıydı. İnsan hayatını, bunlar uğruna heba etmemeliydi. Belki daha yüce amaçları olmalıydı.

Şöyle camiler cıvıl cıvıl çocuk veya genç dolmalıydı. Diyarbekir’in o meşhur güzelim camileri ilim kokmalı, çocuk sesi ile çınlamalı idi. Belki böylece geleceğe güvenli bakabilirdi.

Burada bir iki anekdotum ile araya girmek isterim. Camilerde Kur’an derslerinin ilk başladığı yıllardı. Yolum Diyarbekir’e düşmüştü. Şöyle Ofis civarındaki tarihi bir camiye namaz için girmiştim. Namazdan sonra baktım ki bir genç, etrafına biriktirdiği talebelerine siyer dersi veriyor. Kendimi oyaladım. Çoraplarımı giydim, çıkardım, tekrar giydim. Sırf o gencin dersini dinleyeyim diye. Genç başlamıştı Amed şivesi ile Allah’ın Resulünü anlatmaya. O kadar tatlı anlatıyordu ki gıpta etmiştim.

Sonra vardım memleketime. İlçemizde bir camide Kur’an dersi başlamıştı. Diyarbekir’deki sevinç düşmüştü gönlüme. Çocuklar sevinsin diye onlara çikolata, şeker alıyordum. O zaman siyah, petrol kokulu poşetler vardı. Bakkal, o poşetlere dolduruyordu aldıklarımı. Ben de camiye götürüp çocuklara dağıtıyordum. 28 Şubat sürecinde, gözaltında iken o poşetler nedeniyle ne kadar da işkence etmişlerdi bana. Meğer ben o poşetlerde camiye örgütsel malzeme taşıyormuşum. İşkence seansındaki işkencecilere de söyledim, çikolatadır diye. Şimdi de eğer okuyorlarsa bu satırları, o işkencecilere diyorum ki ben çikolata alıyordum çocuklara. Fakat suçum büyüktü aslında. Mahallenin çocuklarına camiyi sevdiriyordum.

Şimdi bakıyorum da zihniyet hiç değişmemiş. Batman ve Diyarbekir’de düzenlenen “Hayat Namaz ile Güzeldir” etkinliklerine aynı tepkiler veriliyor. “Burası Afganistan’a dönüştü.” diye serzenişler duyuluyor. CHP, görüntüleri TBMM’ye taşıyor. Allah’ın yarattığı dünyada, Allah’ın verdiği oksijen ile nefes alanlar, Allah’ın kelamına, o kelamın emrettiği namaza düşmanlık ediyorlar. Gerçekten de büyük cesaret.

Gelelim rahle başında vakur duran Seyda’ya. Sosyal medyada anonslar yapılıyordu onun için. Dua talebinde bulunuluyordu. Hastalanmıştı. Gönül isterdi ki Batman ve Diyarbekir’in sokaklarında yürüyen Kur’an talebelerini görsün.

Eminim ki mütebessim bir çehre ile “Haklarımız, çektiklerimiz, çilelerimiz, işkencelerimiz, zindanlarımız, ayrılıklarımız, hicretlerimiz, hicranlarımız, eziyetlerimiz, açlıklarımız, gecelerimiz ve gündüzlerimiz sizlere ve sizleri yetiştiren hocalarınıza helal olsun” diyecekti.

Bütün ömrünü ilmek ilmek örmeye adadığı gençliği görünce ne söyleyeceğini, rahlenin başındaki fotoğraftan anlıyor insan.

Allah seni rahmeti ile karşılasın Seyda Molla Mustafa Durgun.