• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Yazıyı yazmadan önce, âlimlerin-fakihlerin alanına gireceğimi peşin peşin belirtmek isterim. Bu nedenle onlardan izin istemek durumundayım. Ayrıca varsa bir yanlışım düzeltilmesini de beklerim.

İslam’da bir günahın veya suçun oluşması için niyet ve fiil gerekiyor. Örneğin ben birine can, mal, ırz vb. konularda zarar vermek istersem, ilk etapta bunu tasarlarım, yani niyet ederim. Böylece suçun birinci etabı gerçekleşmiş olur.

Bu niyetin manevi bir mesuliyeti, yani günahı vardır ama fiil gerçekleşmediği için suç oluşmamıştır. Bu nedenle insanları kalplerindeki niyetlere göre yargılamak, İslam hukukunda yoktur. Nitekim Peygamberimiz bu husustaki icraatını; “Onun kalbini açıp baktın mı?” diyerek bizlere göstermiştir.

Ancak niyetlerimizin, geçmiş veya geleceğe yönelik günah oluşturma potansiyeli her zaman mevcuttur. Mesela 1343 yıl önce şehid edilen Hz. Hüseyin için; “Ona oh oldu, durup dururken neden Kufe’ye gitti? Mekke’de oturup; “Sallabaşını al maaşını” şeklinde davranabilirdi.” diyerek, bu katlin günahına ortak olabiliriz. 

Ya da ileride oluşabilecek günah ve suç ortamlarının zeminini hazırlamak gibi bir niyet de insanı günahkâr yapabilir. Toplumun yönünü günah ve suça çevirmeye niyet etmek bir günah ama bu ortamı oluşturmak artık suç olarak tanımlanır.

Bu çerçevede; 2023 seçimlerine yaklaştığımızda, hepimiz niyetlerimize binaen günah ve bu niyetlerin pratikte oluşma, fiiliyata geçme durumuna göre oluşacak suçlara ortak olma gibi bir durum ile karşı karşıyayız.

Türkiye’nin batısı için CHP ve İYİ Parti, doğusu için ise HDP; Batı emperyalizminin, bilhassa da ABD gibi küresel güçlerin aparatı olarak önümüzde durmaktadırlar. Bu üç parti seçim ittifakı yaptıklarına göre diğer muhafazakâr partilerin onların yanında durmaları, Batı’nın emellerini gerçekleştirmeye yönelik bir niyet olarak okunur.

Fakat bu niyet ilk turda tam olarak fiiliyata geçmedi. Yani Saadet, Gelecek ve Deva partileri, Batılıların Türkiye ve dolayısıyla halkı Müslüman olan birçok ülkenin başına çorap örmeleri için niyet saklama, suç örtme gibi bir görev ifa ettiler. Ama dediğim gibi niyet tam anlamı ile pratiğe geçmedi.

Yukarıda da örnek vermiştim. Ben birini öldürmeye niyet edip, buna azmetsem, azmimin derecesine göre günahkâr olurum. Ama öldüreceğim adamı aradığım halde bulamamışsam, kimse beni katil olarak yargılayamaz. Sonra bu niyetimden vazgeçsem, bir de tövbe etsem, o zaman inşallah ilahi huzurda beraat ederim. Ama tövbe etmez ve katil olmaya niyet ve azmim devam ederse, elbette fiil gerçekleşmezse bile niyetim ve azmim derecesince manevi mesuliyetim olur.

Şimdi geldiğimiz noktada; Saadet, Gelecek ve Deva gönüllüleri açısından bir fırsat söz konusudur. Bu partilerden; CHP ve HDP ile birlikte hareket eden, onlara oy veren ve İslami dert ile dertlenmiş olduğunu iddia edenlerin, ikinci tura giderken niyet ve azimlerini tekrar kontrol etme imkanları vardır. Özellikle doğuda Kürtleri sekülerleştirmeye çalışan PKK ve HDP ile yan yana durma, fiillerine ortak olma, muhafazakâr Kürtlerin kafalarını beyaz sakal ve badem bıyıkları bulanıklaştırma, Batı’ya hizmet ile Müslümanca duruş arasındaki keskin çizgiyi flulaştırma gibi bir günaha bulaşmamayı, onlara âcizane salık veririm.

Çünkü sekülerizm, PKK ve türevleri ile Kürtlerin arasında hayat buldu. Bu anlamda yüz yıllık CHP uygulamaları onları dönüştüremedi. Ama kırk yıllık PKK ve türevleri, kadim İslami gelenekleri olan Kürtleri seküler yaşama alıştırdı.

HÜDA PAR’ın Cumhur ittifakında olmasını bu yönden okuduğumuzda, karşı blokta yer almak, seküler yaşam için ortam oluşturmaya niyet etmek ve ikinci turda da bu azmin devam etmesi, Allah korusun sekülerizmin suçlarına ortak olmak ile sonuçlanacaktır.

Söylem ve eylemlerimizin manevi mesuliyetini hatırlatmaya matuf bu yazı ne kadar okunur bilinmez ama beyaz sakal ve badem bıyıklıların bu yazıyı okumalarına dahi gerek yoktur.

Çünkü manevi mesuliyeti benden çok daha iyi biliyorlar.