• DOLAR 34.666
  • EURO 36.331
  • ALTIN 2942.253
  • ...

      Malum CHP’nin geçmişi bu topraklardaki dindarlara karşı cürümlerle doludur. Sadece dindarlara mı? Elbette değil. Zilan, Dersim gibi yerler başta olmak üzere bütün Kürtlere karşı da sabıkalıdırlar. Elbette bu şekildeki bir ifade ile Kürtlerin dindar olmadığını demek istemiyorum. O yıllarda hem Kürt hem de dindar olmak katmerli bir zülüm demekti ve esasen kastım tam da budur.  

            Tarihte yaşanan bu acı olayların üzerinden yaklaşık 100 yıl geçti. Günümüz CHP’sinin lideri, kemikleşmiş %25 oy oranı ile seçim kazanılmayacağının farkında. Bunun için sağ, muhafazakâr partileri peşine takmış, iktidara gelmeye çalışıyor.

            Bu süreçteki en önemli argümanı helalleşmedir. Bununla şunu demek istiyor: “Bakın biz değiştik. Geçmişte dindar kesime karşı bazı hatalarımız oldu. Ya da Kürtlere karşı bir-iki yerde temizlik harekâtı yaptık. Ama artık dünya değişti. Dünya ile birlikte biz de değiştik. Gelin bu defterleri kapatalım. Helalleşelim. Yalnız bir şartla; bize iktidarı devredin.”

            Özetini sunduğum söylem aslında CHP’yi sanık koltuğuna oturtmaktadır. Bir nevi suç itirafı anlamına gelmektedir. Bu söylem aslında dindarlara ve Kürtlere bir fırsat sunmaktadır. Bu iki kesim; “Mademki sanık suçunu itiraf ediyor, o zaman laiklik uğruna işledikleri karanlık eylemlerini bir bir saysınlar. Örneğin iki Said’in naaşlarına ne yaptıklarını söylesinler. Böylece bir mezar yeri çok görülenlere, bir mezar taşı dikebilelim.”

            Tabi suçun itirafı bir daha böyle şeyler yapmayacağım anlamı da taşır. Kılıçdaroğlu bu hatalarından bahsederek, aslında benzer hataların tekerrür etmeyeceğini söylemektedir. Bu tavır, suçlunun kendisi ile yüzleşmesi açısından iyidir.

            Tam da bunları düşünürken, Tarkan’ın konseri ile birlikte metal alaşım sesli biri, CHP’nin orijinal kodları üzerinden mesajlar verdi. Kılıçdaroğlu eşiyle birlikte “Eğlenme vakti” diye katılıyor konsere. Eşinin üzerindeki elbiseler, Yunan bayrak renklerinden oluşuyor. Bilinçli bir tercih olmazsa bile gaflettir. Böyle bir günde mavi beyaz elbise giyeceğine, sıradan anlamsız renkler tercih edilebilirdi. Ama bilinçli olarak tercih edildiyse o renkler, işte bu benim safımdır demek içindir.

            Neyse biz metal alaşım sesli adama gelelim. Kendilerince Osmanlı’nın düşünce dünyasından koparıp, Anadolu insanının kıt imkânlarla savaştığı İngiliz, Fransız, Yunanların kulvarına sürükledikleri kalabalık önünde, atalarına verdi veriştirdi de esas düşmanlarına iki laf etmedi. Sanki İzmir’i Osmanlı’dan kurtarmışlar gibi bir durum çıktı ortaya.

            Acaba bu helalleşme politikası gereği laik, seküler kesim alttan alır da yedikleri haltı telafi etme yoluna giderler mi diye merak ettim. Ne gezer. Halk TV, Sözcü, Cumhuriyet ve diğer basın erbabı laikler, metal alaşım adamlarının söylediklerine alkış tutmaktadırlar. Hemen hepsi İzmir’e güzellemeler yaparken; konu dışından, örneğin okulların açılışını yazan veya çizenler dindar kesime saldırılarını devam ettirmektedirler. Örneğin Ali Sirmen eğitim öğretim yılının başlangıcını; “Yeni imamlaştırma yılı başladı” diye yazmış. Çizerleri de dindarların ve dahi İslam’ın üstünü çizmeye devam etmektedirler. Merak edenler internetten Cumhuriyet Gazetesinin ilgili sayılarına bakabilirler.

            Bir de bizim Karar’lı cenaha bakayım dedim. Ahmet abi Pazar günü gittiği pikniği esas alıp bir şeyler karalamış. Bir diğeri “Parfüm çalan kızı” yazmış. Daha daha başka birisi “İşsizliği” yazmış. AK Parti’ye muhalif olacağım diye, İslam’a muhalif olanlara muhalefet etmiyorlar. Kanaatimce bu kesim helalleşmeye hazır gibi duruyor. Bilmiyorum ama esas mağdurlardan İskilipli Atıf Hoca bu duruma ne derdi acaba?

            Kürtlerin bilinçli kesimini tenzih ederim ama bir kısmı katillerine âşık olmuş durumdalar. Dedelerini idam edenlerin, Zilan ve Dersim’i yaşatanların partisi ile yanaşık düzen içerisindeler. Akıtılan kanları siyasi pazarlık malzemesi yapanların, nasıl bir ideolojik körlük yaşadıklarını hep birlikte görüyoruz.

            Biliyorum köşemin karakter sayısı sınırlı. Burada bitirmek zorundayım. Ama şunu belirtmeden edemeyeceğim. Diyarbakır Dağkapı Meydanında kurulan darağaçlarının ardından gelinen nokta bu mu olmalıydı? İskilipli Atıf Hoca üzerinden sorduğumuz soruya benzer bir soru ile yazıyı nihayetlendirelim. Şeyh Said ve yarenleri bu duruma karşı ne gibi bir tavır takınırlardı acaba?