• DOLAR 34.657
  • EURO 36.386
  • ALTIN 2945
  • ...

Türkiye’deki ilahiyatçılara veya bu minval üzere görev yapanlara şöyle bir eleştiri getirilir. Ülkemizde şu kadar ilahiyat fakültesi, imam-hatip lisesi, profesör, doçent, doktor, öğretmen, imam, hoca, müezzin vs. var iken toplum neden iyiye doğru gitmiyor? Bunca kurum, personel ve imkâna rağmen neden gençlerimiz deist oluyor?

 Bu ve buna benzer sorular, aslında ayakları havada olan sorular değildir. Tramvay, otobüs, çarşı, pazar, düğün vb. yerlerdeki insanımıza baktığımızda, geldiğimiz noktanın, Seyyid Kutub’un deyimiyle; “Bir uçurumun kenarı” olduğunu gözlemlemekteyiz.

Kanaatimce işin can alıcı noktası şudur: Yukarıda yekûn olarak saydığımız kurum ve personelden İslam hizmeti talep etmek; bir dava adamı bilinci ile toplum fertlerine yaklaşıp, onlardan Allah’ın dinine davet gibi bir sorumluluk beklemek hatadır. Çünkü istisnaları tenzih ederek konuşuyorum ki bu kişilerin çoğunda bahsettiğimiz türden bir dava bilinci yoktur.

Yoksa ümmetin içinde bulunduğu hal gözümüzün önünde iken, kıytırık bir iki konu bulup buluşturmak ve üzerlerinde kafa yormak, gündemimizi bunlarla meşgul etmek, hiçbir dava erinin işi değildir, olamaz.

Şanlıurfa’dan entelektüel birikimine, derin kavrayışına, kültürel alt yapısına güvendiğim bir yazar olan Şahin Doğan, bu anlamda iki kitap yazmış durumdadır. Yazar, muhafazakâr dediğimiz cenahın iki entelektüeli ile ilgili iki güzel eser kaleme almış. Kitaplarının adlarından hareketle kimleri konu edindiği de ortaya çıkacaktır: Araf’ta Bir Entelektüel Dücane Cündioğlu ve Mustafa İslamoğlu Eleştirisi.

Çağaloğlu Münazarat Yayınlarından çıkan “Mustafa İslamoğlu Eleştirisi” isimli kitabın 53. sayfasında, tam da değindiğimiz konu ile ilgili bir paragraf vardır: “İslami modernizmin şu garip haline bakar mısınız? Biri çıktı Kur’an’daki kıssaların çoğunun mecazi/sembolik/metaforik olduğunu söyledi. (M. Halefullah) Biri çıktı, “Hz. İsa’nın da bir babası var” dedi. (M.A.Lahuri) Biri çıktı, on dokuz sözde mucizesine uymadığı gerekçesiyle Tevbe suresinin son iki ayetini Kur’an’dan çıkarmaya teşebbüs etti. (R. Halife) Biri çıktı, namazın beş vakit değil üç vakit olduğunu söyledi. (Y.N.Öztürk) Biri çıktı, İslam’da bildiğimiz anlamda namaz diye bir şeyin olmadığını söyledi. (İ. Eliaçık) Biri çıktı, cinsel ilişki ile iftar açılabileceğini söyledi. (Z. Beyaz) Biri çıktı, “Allah gaybı bilmez” dedi. (A. Bayındır) Biri çıktı, “Kabir azabı yoktur” dedi. (M.Okuyan) Biri çıktı, Kur’an’daki bütün ahkâm ayetlerinin tarihsel olduğunu dolayısıyla bizi bağlamadığını söyledi. (M. Öztürk) Ve nihayet biri çıktı, Hz. Âdem’in bir babasının olduğunu ve üstelik Evrim Teorisi’nin de gerçek olduğunu söyledi.

Tabi son cümle kitapta eleştirisini yaptığı Mustafa İslamoğlu’na ait. Aslında kategorik olarak yukarıdakilerle aynı paragrafta anılmasa da Mehmet Azimli’nin şu son günlerde gündeme düşen açıklamaları da onlarla benzerdir. Azimli’nin esas gündeme getirmek istediği husus; “Hz. Peygamber’i övmek için soyu üzerinden gitmeye gerek yok” hususudur ama bunu dile getirmenin daha farklı yollarına başvurabilirdi.

 Hakkını teslim babından söylemek gerekirse, eleştiri konusu cümleleri sonraki baskıda kitabından çıkardı ve konu ile ilgili bir özür yayımladı. Zaten bu nedenle yukarıdaki kategoriye girmediğini belirttim.

Benim buradaki meramım, A kişisi şunu söyledi B kişisi şöyle cevap verdi meselesi değildir. Benim derdim koca koca heriflerin gündemlerine dikkat çekmektir. Ümmet paramparça olmuş, işgalci siyonist fitnesi her tarafı sarmış; en önemlisi neslimizin ifsad edilmesi orta yerde iken, bahsettiğimiz ilahiyatçıların tam da fitnecilerin istediği tarzda gündem oluşturmalarıdır.

 

 Siz hiç Molla Mizgin Varol veya Molla Enver Kılıçarslan’ın bu tarz bir gündemle halkın huzuruna çıktıklarını gördünüz mü? İnsan bu iki alim şahsiyetin yüzünde; takva ve İslami heybet ile birlikte ümmetin düştüğü hazin durumdan dolayı derin bir endişenin izlerini görüyor. Bütün dertleri hâlihazırda Batı’nın emperyalist zihniyeti ve küfri desiseleriyle mücadele etmekten başka bir şey değildir.

  Şundan emin olabilirsiniz. Bu tarz gündemlerle İslam’ın heybeti kayboluyor. Belki de bu tür söylemler nedeniyle gençler deizme sürükleniyor. Bir insanın hidayetine vesile olmanın, güneşin üzerinde doğduğu her şeyden hayırlı olduğunu bilenler, bir şahsın sapıtmasına sebebiyet vermenin ne anlama geldiğini bilmelidirler.

Onun için Yunus’un diliyle; “Girdim ilim meclisine, Eyledim kıldım talep;
Dediler ilim geride, İllâ edep, illâ edep” diyoruz vesselam.