• DOLAR 34.664
  • EURO 36.37
  • ALTIN 2945.564
  • ...

Terör ya da terörizm; siyasal, ideolojik veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yöntemin kullanımını ifade eder.

Tabi burada önümüze bazı sorular çıkıyor. Örneğin her şiddete başvuranı bizler terörist olarak mı ilan edeceğiz? Mesela ortada bir zalim var ve halkına her türlü zulmü yapıyor. Birileri kalkıp bu adamın yaptıklarına kafa tutarsa, yaptıkları terör sınıflamasına girer mi?

Ya da somutlaştıralım. İşgalci israil gibi bir devletin yaptıkları mı terördür, yoksa ona karşı mücadele veren HAMAS’ın mı? Biri devlet olmanın avantajı ve ABD’nin kendisine sunduğu her türlü destek ile Filistin halkına kan kusturuyor. Bir diğeri kıt imkânlarla, bedenlerini kendilerine siper edinerek, var olma mücadelesi veriyor. Hangisi terörist?

Çatışma dediğimiz kavram insanoğlu ile birlikte vardır. Habil ile Kabil’in çatışması bu konudaki en eski örnektir. Ancak çatışmanın da bir hukukunun olması gerektiği, genel olarak kabul gören bir husustur. İşte bu hukukun dışına çıkanlar teröristtir.

Eskiden eşkıya diye bir tabir vardı. Eşkıya, yollara pusu atar ve insanları soyardı. Bunlar bildiğimiz hırsızlardı. Ama bazıları da köyde meydana gelen bir haksızlığa tahammül edememiş, bunun için dağa çıkmış ve adı eşkıya olarak anılanlardandı. Bunlar yıllar yılı köylerde işlenen zulme karşı gelen, devletin yasaları çerçevesinde haklarını alamayan ve dağa çıkmaktan başka çareleri olmayanlardı. Köroğlu’nun Bolu Bey’ine karşı gelişi gibi. Şimdi bizler hangisini terörist ilan edeceğiz? Köroğlu’nu mu, yoksa Bolu Bey’ini mi?

Devletler nezdinde de durum bundan ibarettir. Arakan’da yaşananlar buna dair çok güzel bir örnektir. Myanmar’da yaşayan Arakanlılar, devletin kendilerine yaptığı zulme bir süre ses çıkaramadılar. Budistlerin kendilerine yaptıkları akıl kabul etmez türden işkencelerdi. Kendilerini ateşlerde yakan bu canavarlara karşı silahlanmaktan başka bir çare yoktu. Onlar da öyle yaptı. Peki, şimdi biz bu silahlanmak zorunda kalanlara mı terörist diyeceğiz? Yoksa sevgi ve hoşgörünün temsilcisi olarak bilinen Budistleri mi?

Elbette insanlık bu sorulara vicdanlarında cevap verir. Zaten yapılan fiil ve eylemler ortadadır. Eğer akıl tutulması yaşamadıysak, İtalyanların Libya’da yaptıklarına terör, İtalya’ya da terörist devlet diyeceğiz. Veya Fransa’nın Cezayir’de yaptıkları için de aynı şeyleri haykıracağız. Aksi halde adil yargılama yapmış olmayız.

Batılı devletler yaptıkları her türlü terörü; barış, demokrasi, insan hakları vb. süslü laflar ederek kamufle etmesini çok iyi biliyorlar. Onun için Irak veya Afganistan gibi müdahale edilen ülkelerde demokrasi adı altında işlenen cinayetler birer terör eylemidir ve bu eylemleri gerçekleştirenler terörist devlettirler.

Zaten insanlığın vicdanı bir süre sonra kimin ne olduğunu çok iyi anlıyor. Bu yüzden ABD’nin Irak’ta, Afganistan’da işlediği cinayetler bir süre sonra vicdanlarda yankı buluyor ve bu katliamlar lanetleniyor. Fakat çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor ve yapan yaptığı ile kalıyor. Çünkü zamanında gösterilmeyen, ertelenen tepkiler emperyal devletlerin hanesine kâr olarak yazılıyor.

Gelinen noktada terör tanımlaması içine hangi devletlerin girdiği kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor. Yeryüzünün ekonomik olarak bütün imkânlarını ellerine geçirmeye çalışan bu sarı saçlı ve mavi gözlü insanların, aslında birer cani terörist olduklarını herkes biliyor.

Kendileri de…