PERŞEMBENİN GELİŞİ
"Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” diye bir atasözü vardır. Bir işin sonunun şimdiki durumundan belli olacağı anlamında söylenen bir atasözüdür bu. Genellikle olumsuz anlamda kullanılır. Yani olumsuz başlayan bir işin sonunun da olumsuz biteceğini belirtmek için dile getirilir.
HDP’nin, Kürtlerin örfüne, ananesine, kültürüne ve inancına karşı tavrı için de ancak ve ancak yukarıdaki deyim kullanılır. Çünkü HDP, Batı’ya şirin görünmek için, Dünyanın herhangi bir yerindeki İslami akımlara muhalefet etmeyi kendine bir görev olarak addetmiş durumdadır.
Bütün toplumların kendilerince kırmızı çizgileri mevcuttur ve namus bu çizgilerin en belirgin olanıdır. Onun için toplumlar kadınlara ayrıcalıklı bir anlam yükleyerek, korunması gereken bir obje olarak değerlendirmektedirler. Geçmişte yaşanan birçok toplumsal vakanın ana temasını kadın oluşturmaktadır.
Örneğin Maraş’ta, Sütçü İmam isimli vatandaş, Fransızların Müslüman kadınların çarşafına el uzatmalarına karşı silahı ile müdahale etmiş ve sonuçta Maraş, Kahraman unvanıyla ödüllendirilmişti. Bu tür örnekler arttırılabilir.
Özellikle Kürtlerin hayatında önemli bir yere sahip olan kadının örtüsü, dokunulmaz kutsalların başında gelir. Batılılar, laik yaşamın yerleştirilmesi için kadının çıplaklığını elzem olarak görürler. Onun için kadının örtüsünü açmak için her türlü sosyal mühendislik oyununa başvururlar.
Rejim açısından sahil kentlerinde laik yaşamın daha çok oturmuş olması, kadın vücudunun plajlarda arzı endam edilmesi ile ilintilidir. Kısacası laik yaşamın başarı kriterlerinden en önemlisi; kadının açılıp saçılması, yani Batıcı tarzı yaşamı benimseyip benimsememiş olması ile orantılıdır.
Açıkça söylemek gerekir ki, rejimin Kürt toplumunda tam yerleşememe sebeplerinden biri, kadını istedikleri noktaya getirmeyi başaramamış olmalarındandır. Fakat bu noktada devreye giren HDP, rejimin başaramadığını başarmak istemekte ve beyaz tülbentli Kürt kadınına laik yaşamı dayatmaya çalışmaktadır.
PKK ve siyasi ayağı HDP’nin nihai hedefi laik yaşamı esas alan bir yaşam biçiminin sağlanması olduğuna göre, onların da kadın hususuna bigâne kalmaları tabi ki düşünülmez. Onun için Kürtlerin kadim kültür kodları ile oynadılar. Kadının ne denli bir namus objesi olduğunu bildikleri için “Namus; toplumsal kâbus” ve beraberinde kadınların ağzından; “Biz kimsenin namusu değiliz, bizim namusumuz özgürlüğümüzdür” sloganları ile Batıcı yaşam standartlarını kadının üzerinden geliştirmeye çalıştılar.
Bir gün bahsi geçen HDPKK, Kürt illerinde idareyi ele geçirecek olursa, yapacağı ilk iş çarşafı tamamen yasaklayıp, tesettürü Müslüman Kürt kadınının gündeminden çıkarmak olacaktır. Hatta daha da ileri giderek, bu hususta geçmişte görüşlerini yazıp çizenleri bulup, İhtilal veya İstiklal Mahkemeleri benzeri Halk Mahkemeleri kurarak, idam ettirmek olacaktır.
Uygulamalardan şikayetlenecek olan halkın önde gelenlerini, âlimlerini, tasavvuf ve tarikat liderlerini cezalandırıp, Şeyh Said gibilerini Diyarbakır’da darağaçlarında sallandırmayı vazife bileceklerdir.
Şapka Kanununun benzeri kanunlar getirerek, İslami kisveleri toplumun üzerinden sıyıracak, Tevhidi Tedrisatlar uygulayarak kadim medreselerimizin kapılarına kilit vuracak, LGBT için gerekli bütün yasal düzenlemeleri yaparak basbayağı batıcı bir nesil yetiştireceklerdir.
Rejimin yasaklamayı başaramadığı Kur’an elifbasını unutturmak için Kürt gençlerinin beynine format atarak, geri kalmışlığın, bu güne kadar devlet olamamanın tek sebebinin Kur’an olduğunu belleteceklerdir.
İzmir’de kadınların çarşaflı bir seremoni gerçekleştirmeleri ve HDP’nin hâlihazırdaki diğer uygulamalarından çıkardığımız sonuç budur.
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir dedik ya.