O BİR DAVETÇİYDİ
Allah, Asr’a yemin etmiş
İnsanlar hüsrandadır diye
Hamdolsun ki bazı istisnalar getirmiş
İman eden ve salih amel işleyenler ile
Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna diye.
Hakkı söylemek ile sabrı tavsiye etmek arasında nasıl bir ilişki olduğunu merak edenler olabilir. Gerçekten de ikisi birbirinin ardından söylenmiş bu ilahi kelamın bir muradı vardır. Hakkı söylemek; tavsiyede bulunmak, kısacası iyiliği emir, münkeratı nehy etmek görevini yerine getirmektir. İslam davetçilerinin yıllar yılı yaptığı hakka, hakikate davet yani.
“Ben sizi rahatsız etmeye geldim” diyor ya Ali Şeriati. Davetçi tarafından söylenen sözlerin birilerini rahatsız etmesi gerekiyor. Yoksa pek bir kıymeti harbiyesi yoktur uzun ve süslü sözlerin. Eğer söylediklerin zalimleri korkutmuyor, makam sahiplerinin koltuklarını sarsmıyor ise zaten sana kimse karışmaz. Yok, eğer bahsettiğimiz türden bir etki yapıyorsa, o zaman size sabrı tavsiye etmenin vakti gelmiştir.
Çünkü sizler ilk etapta alaya alınma; sonra yapma-etme, bu işler sana mı kalmış gibi güzel halli ufak ufak uyarılma; o da olmazsa baskı ve şiddete maruz kalma, işkence, hapis ve en son şehadet ile tanışma vaktiniz gelmiştir. Kendinizi bütün bunlara hazır hissetmeniz içindir “Ve tevasav bi’s-sabr.”
Davet bir ateştir insanın içine düşen. Geceni gündüzüne katıp, en sevdiklerini ihmal etme pahasına, bir başkasının hakkı bulması için uğraşırsın. Kimse sana bunu yap diye zorlamaz. Ama sen kendini mesul hissedersin. Evde çoluk çocuğunla oturacak vakit bulmaz ama bir başkasının çoluk çocuğu için koşturursun.
Bu bir aşktır işte. Soğuk kış gecelerinde, sadece sokak köpeklerinin dışarıda olduğu zamanlarda, sen de dışarda birilerinin evine girer veya çıkarsın. Tek tek insanlara ulaşmaya çalışır, hak ve bâtılın ayırımını ortaya koyarsın.
Davet işi bir sevdadır. Kilometrelerce yol alır ve birilerini bulur buluşturur hakkı tavsiye edersin. Onların hidayete ermesi seni mutlu eder. Hele hele namaz kılmaları sana tarif edilmesi güç bir sevinç verir.
Garip bir şeydir şu davet işi. Sen onlara gerçeği göstermeye çalışırsın, yıllarca içinde bulundukları yanlışları düzeltemeye gayret edersin ama onlar seni alaya alır, hakaret eder, tutuklar, işkencelerden geçirir veya şehid eder. Neyse ki “Ve tevasav bi’s-sabr” var. Buna sığınır ve Allah’tan namazla, sabırla yardım dilersin.
Bütün bu söylediklerimizi sözünü edeceğimiz davetçi kişi birkaç cümlede özetlemişti: "Allah sabredenlerle beraberdir, Allah sabredenleri sever, sabredenleri (cennetle) müjdele” diyordu Kur’an’dan naklederek. Sonra davetçi için olmazsa olmazları sıralıyordu: "Allah sabrımızı arttırsın. Sabırsızlık gösterenlerden etmesin. İbadetlerimize devam, ihlasa devam, karşılıksız bir şekilde iyilik yapmaya devam, insanların nankörlüklerine karşı sabretmeye devam.”
Sözlerine karşılık bir ücret istemiyordu. Aynı bütün peygamberlerin istemediği gibi. Aslında söyledikleri çok değerliydi. O kadar değerliydi ki çocuklarımızın bunları öğrenmesi için, onları dershaneye gönderip, para karşılığında tedrisat almalarını sağlamalıydık aslında.
Acele etti. Söylenmesi gereken sözleri çoktu. Aynı şekilde yapması gereken çok işi vardı. Çünkü o bir davetçi idi. Ancak zamanı çok kısıtlıydı. Çünkü hastaydı. Hem de ağır hastaydı. Söyleneceklerin hepsini söylemek ve yapacaklarının hepsini yapmak istiyordu.
Nitekim öyle yaptı. Dünyada kaldığı süre içerisinde ardından bir davetçi kişilik bırakarak, 09/08/2019 yılında vefat etti.
Allah sana rahmet eylesin Mehmet Yavuz.