İşgal ve İşgalci
İşgalin ne anlama geldiğini ve bundan hareketle işgalcinin vasfının ne olduğunu belirtmekle yazıya başlamak istiyorum.
İşgal ile ilgili yapılacak en iyi tanımlama; başkasına ait bir yeri/toprağı ele geçirme fiili şeklinde yapılabilir. Bunu yapan kişi ya da kişilere işgalci denir.
Yani yer/toprak bir başkasına ait olacak. İşgalcinin hukuki olarak herhangi bir zilyetlik veya sahiplik hakkı olmayacak. Tamamen haksız yere, fiili olarak gelip toprak veya yere oturacak. İşte bu şekildeki fiile işgal, faile de işgalci denir.
Müsaade ederseniz burada bir araya gireyim ve işgal ile fethin aynı anlama gelmediğini belirteyim. Çünkü işgalin altında yatan temel saik sömürgeciliktir. Ama fethin sömürme gibi bir amacı yoktur.
Tarihi süreç içerisinde, İslami devletlerin yöneticileri, elbette ki çevrelerindeki ülkelerde yaşayan ahaliye, son vahyi ulaştırma gayreti içinde olmuşlar. Bunu sağlamak ve yeni kapıların açılması amacıyla ülkeler fethetmişler.
Şu çok barizdir ki, İslami fetihler bir amaç uğruna yapılır. Temel hedef fethedilen belde ahalisinin hidayetine aracı olmaktır. Müslüman, daha çok ülke fethi, daha çok metrekare derdi ile dertlenemez. Beldelerin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri için ele geçirilmeleri, bu günkü emperyalist zihniyetli Batılı devletlerin işgal politikaları ile örtüşür. Kısacası fetih, işgal değildir.
İslam’daki cihadın temel esprisi, davetin yeni yeni halklara ulaştırılmasıdır. Çünkü yöneticiler buna engel olmaya ve ordularıyla daveti engellemeye çalışmaktadırlar. İslam ordularının görevi ise halk ile İslam’ın arasında bulunan düşman kuvvetlerini aradan çıkarmak, halkı İslam ile baş başa bırakmaktır. Sonuçta tercih halkın olmalıdır. İşte fetihlerin amacı halka bu tercihi sunmaktır.
Geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere Kudüs, Hz. Ömer (r.a)’in hilafeti zamanında, miladi 638 yılında fethedildi. 461 yıl elimizde kalan belde, 1099 yılında Haçlılar tarafından işgal edildi. 88 yıl onların elinde kaldıktan sonra 1087 yılında Selahaddin Eyyubi’nin gerçekleştirdiği fetih ile yeniden elimize geçti.
En son Osmanlı’nın elinde iken, yani 730 yıl sonra, 1917 yılında, Birinci Dünya Savaşında Kudüs’ü İngilizler, Osmanlılardan aldılar. 50 yıl sonra yani 1967’de İngilizlerin izni ile Yahudilerin işgaline uğrayan belde o günden sonra peyderpey elimizden çıktı. Yani aralıklar verilmiş olsa da net olarak; 461+730=1191 yıl, Kudüs Müslümanların elinde kalmıştır.
Bunca rakamsal değerlerin içine girmemin nedeni şudur. Dün, yani 17 Mayıs 2021 günkü Kabine toplantısının ardından çok güzel bir konuşmaya başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, konuşmasını aynı güzellikte bitirmemesidir.
Yukarıda belirtildiği üzere Kudüs Müslümanlarca fethedilmiş ve üstelik şehrin sakinleri, sur kapılarının anahtarlarını yeni fatihlere kendi elleriyle teslim etmişlerdir. Onlar şehrin Müslümanlara devri için Hz. Ömer (r.a)’in gelişini yeterli görmüşlerdi.
Kudüs o tarihten sonra, yukarıda da belirtildiği üzere ortalama 1191 yıl Müslümanların, aralıklarla 192 yıl Haçlı ittifakının elinde kalmıştır. Dolayısıyla şehirde İslamlaşma gerçekleşmiş ve fetih tamamlanmıştır.
Bu saatten sonra Hristiyan ve Yahudilerin şehirdeki yönetimde haklarının olduğunu dile getirmek, Müslüman fatihlerin emeklerini zayi etmektir.
Ayrıca Müslümanların fetihlerini içlerine sindiremeyenler, Kudüs hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı üçlü yönetim teklifini örnek gösterip, İstanbul’un Konstantin olarak ikili yönetilmesi gerektiği teklifinde bulunulabilirler.
Onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan çok güzel başladığı konuşmasının sonunun hayal kırıklığı ile bittiğini belirtmek isterim.