• DOLAR 34.648
  • EURO 36.448
  • ALTIN 2952.497
  • ...

Hz. Davut ve Hz. Süleyman (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) tarafından inşa edilen kutsal Kudüs Şehri ve kutsal Süleyman Mabedi, yıllarca israiloğullarının elinde kaldı. Ama tarih kaydetmiştir ki, onlar bu şehre ve mabede ihanet etmiş, peygamberleri kesmiş, en olmadık zamanlarda en olmadık iftiralarla hak davetçilerini karalamışlardır.

Bilindiği üzere Allah, İsra’yı Mekke’den başlatarak Kudüs’te sonlandırmış ve bilmediğimiz alemlere Peygamberini bu mübarek beldeden götürmüştür. Ama yolculuk öncesinde, Kur’an’da adı geçen-geçmeyen peygamber ve nebilerin cemaat, Hz. Muhammed (sav)’in imam olduğu bir merasim düzenlenmiştir.

Merasimde Hz. Peygamber (sav)’in, içinde israiloğulları peygamberlerinin bulunduğu o cemaate imamlık, önderlik yapması çok önemli bir gelişmenin habercisiydi. Çünkü o gece Kudüs, israiloğularının ihanetleri nedeniyle onlardan alınmış ve ahir zaman Peygamberine teslim edilmiştir.

Kudsiyeti nedeniyle Hz. Peygamber (sav)’in kıblegah edindiği bu mekan, O’nun ümmetinin adil Ömer’i ve adil ordusu tarafından, miladi 638’de fethedilmişti. Böylece şehir ve mabed asli sahiplerine kavuşmuş, istisnasız bütün din mensupları, Hz. Ömer’in adaletinden pay alarak serbestçe beldede yaşayıp, ibadet etmişlerdir.

Haçlı orduları 461 yıl sonra, 1099’da görüldü şehrin önünde. Bebekleri ateşte kebap yaparak yiyen vahşi batının şovalyeleri, kelimenin tam anlamı ile bir katliam gerçekleştirdiler. Müslümanları öldürmek için bir süvari haçlının, atının dizine kadar kan gölünün içine girmesi gerekiyordu.

Akıtılan kan Müslümanları derinden üzdü. Ama esas mesele Kudüs’ün esareti idi ve Selahaddin yemek yiyemez hale gelmişti. Gülen, yiyen, içen insanları kınıyor, Kudüs ve Mabed bu halde iken sizler nasıl güler, yer ve içersiniz diyordu.

Aslında zaman ayrı bir dilimi gösterse de, günümüz ile aynı özellikleri taşıyordu. O gün Kudüs için çırpınan, cepheden cepheye koşan, şehir kurtarılmadıkça uykuyu kendilerine haram edenler olduğu gibi; konjonktür adına her türlü ihanetin içinde bulunan, Peygamberlerinin Miraç gecesi manevi olarak teslim, sonrasında Hz. Ömer’in fiziken devr aldığı mukaddes beldeyi Haçlılara peşkeş çeken, sözüm ona Müslümanlar da vardı.

İslam ümmetinin gözü bu günkü gibi ufuktaydı. Herkes ve her kesim bir kurtarıcı bekliyordu. Cihat ruhunun mevtalaştığı zavallılar yine; olmaz, fitne çıkarmayın, yapmayın gibi bildik teraneler dize dursun, Kürdlerin arasından bir fatih yetişiyordu.

88 yıl esir kaldı güzelim şehir ve mübarek mabed. 88 yıl sonra bahsettiğimiz fatihin orduları, 1187’de kutsal beldenin surları önünde göründüler. Kazanılan zaferin adı Hıttin idi ve şehir tekrar adil savaşçıların eline geçmişti.

Haçlılar yaptı diye Müslümanların Maide 8’i es geçmesi olmazdı. Nitekim muzaffer komutan da öyle yaptı. İslam hukuku uygulandı ve esirlerin kurtuluş reçeteleri önlerine serildi. 88 yıl önce onların yaptığı gibi bir katliamı Müslümanlar yapamazlardı. Herkes bir daha gördü ki İslam medeniyeti katliamcı bir medeniyet değildi.

Ne dersiniz?

Günümüzde de gözlerimiz ufukta değil mi? Yine bir kurtarıcı beklemiyor muyuz? israil kudurmuş gibi etrafa saldırıyor. Mübarek şehir ve kutsal mabedi potinleriyle kirletiyor. İbrahim anlaşmalarıyla uyduruk Arap devletlerini yanına çekmiş durumda. Tarih elbette bu ihanetleri yazacak ve ihanetçi devletleri mahkum edecek. Ama akıtılan kan Müslüman kanıdır ve acilen bir kurtarıcı beklenmektedir.

Allah’ım..!

Şu mübarek günler hürmetine. Bayramımızı bizlere zehir eden israil’in hezimetini göster bizlere. Ümmetin içinden bir Selahaddin daha gönder. O kurtarıcı vesilesiyle gönül hoşluğu ile kutlayacağımız bayramlar nasip et bizlere.