• DOLAR 34.583
  • EURO 36.227
  • ALTIN 2967.876
  • ...

Bilindiği üzere Rahmetli Erbakan Hoca, bir dava bilinci ile yollara düşüp, Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet ve en son Saadet Partilerini kurarak, Türkiye sathında bir dava bilinci yerleştirmeye çalıştı.

Sıkça söylendiği gibi bu yolda esas olan mal, makam, mevkii, parti değil, davadır. Parti bir amaç değil, belki davanın gerçekleştirilmesi için bir araçtır. “Milli Görüş” veya “Adil Düzen” diye adlandırılan bu davadan kopan AK Parti ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’dan beklenen davanın ruhuna uygun hareket etmesidir.

Şahsımın sandık kurullarında görev aldığı seçimlerde, HÜDA PAR ve Saadet Partisi dışındaki sandık kurulu üyelerinin namaz kılmadığını fark etmiştim. Birden çok kez şahit olduğum bu gerçeklik, bende AK Partili kadroların namaz kılmadıkları bilgisini yerleştirmişti.

Bütün bunları neden yazıyorum? Çünkü son günlerde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ’ın Özel Kalem’inde çalıştığı iddia edilen Kürşat Ayvatoğlu’nun lüks bir araçta kokain çekerken görüntülerinin basına düşmesi, Türkiye’nin gündemine oturdu.  Hamza Dağ, adı geçenin özel kaleminde çalışmadığını, Genel Merkezde Ar-Ge personeli olduğunu açıkladı.

Neyse ne, bizi ilgilendiren adamın AK Parti’de çalışıyor olmasıdır. Denilebilir ki bir sandık dolusu elmanın içinde bir iki çürük elma olabilir. Mümkündür, olabilir ama bu çürümüşlük hali gittikçe artan bir şekilde etrafına yayılıyorsa, o zaman endişe etmek gerekir.

Naçizane, AK Partili gençlerin HÜDA PAR gençlerinden esinlenecek çok şeylerinin olacağı kanaatindeyim. Bu hususu Muhammed Emin Yıldırım, Diyarbakır Newroz Miting Alanında, Kutlu Doğum münasebetiyle yaptığı konuşmasında çok güzel bir şekilde ifade etmiştir: “Gittiğim yerlerde, gençler etrafımı sarıp, benden girecekleri lise veya üniversite sınavları için dua isterler. Oysa Diyarbakırlı gençler; “Hocam bizlerin İslam uğruna şehit olması için dua edin” şeklinde benden istekte bulunuyorlar.”

Yine Şehit Yasin Börü için sarf ettiği sözlerde davanın ne olduğunun özetini veriyordu: “Yasin, sen elindeki o kurban etini mazlumlara götürmek için seferber oldun ama o mazlumlara eti ulaştıramadın. Allah'ın huzuruna boynu bükük bir biçimde gittin. Boynun bükük olmasın ey yiğit delikanlı, bak ektiğin tohumlar meyveye durdu. Diyarbakır Meydanı çiçekler açtı. O çiçekler bambaşka bir noktaya gelecek ve bütün çorak toprakları Allah'ın izniyle yeşertecek.”

Akranlarının Bayramda tatil beldelerini dolaştığı bir zamanda, elinde poşet ile Diyarbakırlı fakir ailelere tek tek ulaşmaya çalışan Yasin Börü ve arkadaşları, bizlere çalışılması gereken büyük bir ev ödevi verdiler.

Tabi Yasin Börü’nün bu dava adamlığı duruşu, öyle durup dururken olmadı. Hocaları, Seydaları ve özellikle Aytaç Baran abisinin ilgilenmesi, ilmek ilmek işlemesi neticesinde, davası uğruna; üçüncü katlardan aşağıya atılmasını, bıçaklanmasını, silahla vurulmasını, üzerinden araçla geçilmesini ve en sonunda yakılmasını göze alacak kadar gözü kara bir dava genci yetişti. Yasin’in o nazenin bedeni, yakılmasından mütevellit asfalta yapışmıştı. Cesedi bozulmasın diye vücudunu kazıyarak asfalttan koparabiliyorlardı.

Buradan AK Partili gençlere sesleniyorum. Yasin Börü’nün arkadaşlarına dava uğruna nasıl fedakârlık yapılır sorusunu sorsunlar. O civanmertler bir dava erinin nasıl olması gerektiğini çok güzel bir şekilde ifade edeceklerdir.  

Hem de tek bir laf etmeden.

Tamamen hâl dili ile.