• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Okuyucularım fark etmişlerdir ki son iki haftadır yazı yazamadım. Bırakın yazı yazmayı, bilgisayarın düğmesini açacak halim yoktu. Çünkü ben de birçok kişi gibi Covid-19 denilen hastalığa yakalandım.

Bir Cuma günü işten eve geldim. Üzerimde halsizlik vardı. Bir de üşüyordum. Soğuk algınlığı şüphesi ile bir iki hap attım. Ertesi gün uyandığımda omuzlarımda tanımlayamadığım bir ağrı vardı.

Hemen aile bireyleri ile paylaştım durumu ve hastaneye müracaat ettim. Test uyguladılar. Eve geldikten bir kaç saat sonra telefonum acı acı çalmaya başladı. Tahmin ettiğimiz üzere, corona virüsünü bir yerlerden kapmıştım.

Evdeki odam, banyo ve lavabom ayrıldı. Tecrid edildim. Ailem ekmek ve suyumu kapıya koyuyor, ben kapıdan alıyordum. İlk bir iki gün nispeten kolay geçti. Ben de kendi kendime; “Eğer böyle giderse ayakta atlatırım inşallah” diyordum.

Bu arada polis evde olup olmadığımı kontrole başladı. Hastaneden bir ekip ise ilaçlarımı getirdi. Sabah sekiz, akşam sekiz ile başladım, sonra üç üç devam ettim. Ama hastalık belirtileri artmaya ve şiddetlenmeye başladı.

Her gün yeni bir program ile uyanan ben, yavaş yavaş bunları bir kenara atmaya başladım. Dünyada olan bitenler, memleket havadisleri ne kadar da basit meselelermiş.

Gündeme dalıp asıl meseleyi kaçırma gibi bir huyumuz varmış. Bir de hayatı, çevreyi önemseyip, kendimizi ve ailemizi ıskalama hastalığımızın da farkına vardım.

Bu arada hastalık şiddetlendikçe şiddetleniyordu. Terleme, üşüme, aşırı yorgunluk, halsizlik gibi semptomlar beni yatağa bağımlı hale getirmeye yetti. Abdest almak, namaz kılmak için büyük bir efor gerekiyordu. Kan ter içinde kalkıyor, nefes nefese namaz kılabiliyordum.

Hastalıkla ilgili ayet, hadisler; Hz. Eyup (as)’ın yaşadığı imtihan, Üstad Bediü’z-zaman’ın “Hastalar Risalesi” adlı hacmi küçük kendi büyük eseri, bir bir aklımdan geçiyorlardı. Mütemadiyen dudaklarım kıpırdıyor, dua ediyorum.

Rabbe sığınmak ne kadar da rahatlatıyor insanı. Sen bedenine sirayet eden küçücük bir virüse hükmedemiyorsun işte. Ama Allah’ın şifa askerleri de mevcut. Onların devreye girmesi için makam makam ellerini açıyorsun. Ne dilersen Allah’tan diliyorsun.

Öyle ki artık yalnız Allah ile hemhal oluyor, sadece ondan istiyorsun. Sağlıklı olduğun halden farklı bir ruh hali. Hele hele günde bilmem kaç insanı dünyadan alan bir hastalıkla mücadele ediyorsan, çok ayrı duygular yaşıyorsun. Ayrıca son üç ay içerisinde babamı, amcamı ve teyzemi bu hastalığa kurban veren biri olarak, yolun sonu göründü mü diye Azrail ile tanışma hazırlıkları bile yapıyordum.

Doğrusunu itiraf etmek gerekirse ev halkı da bir bir akılınızdan geçiyor. Daha çocuklar bekar, bu hayatta her birinin bana ihtiyaçları var. Ama dünyadaki en hayırlı aile ve yedi çocuğu aklıma düştüğünde, utanmaya başlıyorum.

Öyle ya Baba (sav) Kasım, Abdullah ve İbrahim’ini kendi elleriyle toprağa vermiş. Erkek evlatları vefat ediyor diye, düşmanlarının “Ebter” suçlaması ile karşı karşıya kalmış. Erkekler vefat etmiş de kızlar sağ mı kalmış. Hayır, Fatıma dışında diğerleri evli oldukları halde, genç sayılacak yaşlarda vefat ettiler. Zaten Baba (sav)’in vefatından altı ay sonra Fatıma da bu dünyadan ve Ehli Beyt’ten ayrılmış.

Dedim ya, dünyanın en hayırlı ailesinin başına gelenler insanı utandırıyor diye. Neyse yavaş yavaş daralan nefesim açılmaya başladı. Onuncu gün şifa beraatim için duaya devam ettim. Sonraki gün farklı bir şekilde uyandım. Allah’ın salih kullarının duaları, ilaçlar, gıyabımızdaki şifa dilekleri, yeni bir güne başlamamıza vesile oldu.

Ha benden üç gün sonra eşime de bulaştı virüs. O nispeten benden daha hafif atlattı.

Aldığımız nefeslerin şükrünü eda etmeye çalışıyoruz.

Tüm hastalara dua makamındayız.