• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Soru çok basit ve yalın. Kürt sorunu neden çözülemiyor? Soru basit olmasına basit de çözüm o kadar kolay değil. Çünkü işin içine birçok unsur giriyor ve nerede çokluk orada karışıklık ilkesi gereğince, sorun girift oluyor.

Sorunun tarafları olarak Kürtler ile birlikte; Türkler, Araplar ve Farslar var. Bütün bu unsurların ulusal çıkarları farklı farklıdır. Herkesin çıkarı kendi nezdinde kutsal olarak kabul gördüğünden, Kürtlerin haklarını gören olmuyor.

Bir de işin emperyal boyutu da var. Emperyalist devletler çıkarlarını gördükleri kişi ve topluluklarla işbirliği yapıyor ve geri kalanların canları cehenneme diyor. Tabi emperyalist ülkelerden beklenen kendi çıkarlarını kollaması ve bu uğurda ne gerekiyorsa yapmasıdır.

Örneğin; Birinci Dünya Savaşından sonra ne idüğü belirsiz bir sürü devletçik kurmalarına rağmen, Kürtlere bir devlet kurdurmamaları işte bu çıkar dediğimiz illet sebebiyle idi. Yani o zamanki çıkarları öyle bir tavır gerektiriyordu.

Tabi onlar açısından Kürtlerin daima kullanılabilecek bir aparat olarak jokerde durması da önemlidir. Bu sayede bahsettiğimiz devletlerden hangisi ile başları derde girse, ilk önce Kürt lejyonerleri ileri sürerler. Sonra işleri bitince, genellikle Kürtleri bir kenara atıp, karşı tarafla dost olurlar.

Ancak esas soruna hala gelmiş değiliz. Sorunun kaynağında Kürtleri sözde kardeş olarak değerlendirip, onlarla birlikte yaşayan halklar bulunuyor. Maalesef Avrupa’dan neşet eden milliyetçilik hastalığı bizlere sirayet etti ve davranışlarımıza yön veriyor. Arap, Fars ve Türkler de bu hastalıktan nasiplerini aldılar ve ulusal düzeyde kendi çıkarlarını gözetmektedirler. Kısacası evvel ben, sonra da ben, daha sonra yine ben diyorlar. Hiçbir zaman sıra Kürtlere gelmiyor.

Kürtleri kardeş olarak değerlendirenler de onları daima küçük kardeş olarak görüyor. Yani eşit hak paylaşımı ve adil bir yaklaşım içinde değiller. Onlar Kürtleri kendileri ile eşit bir ikiz kardeş olarak değil, daima söz dinleyen, itaat eden, emre amade küçük bir kardeş olarak değerlendiriyorlar.

Kürtlere küçümseyerek bakmaları, kendi ulus devletlerinin tanımış oldukları haklardan birincil olarak kendilerinin faydalanmaları, Kürtçenin resmi dil statüsünde kabul görmemesi, Kürt kültürü ile yeterince ilgilenmemeleri gibi davranışlarının yanında bir de İslami kuralları kendi uluslarının çıkarına yontuyorlar.

İşte bu noktada çok tehlikeli bir sonuç ortaya çıkıyor. Bahsettiğimiz unsurlar kendi ulusal çıkarlarına ulaşmak için İslam’ı kullandıklarından, Kürtleri İslam’dan soğutuyorlar. Bunca ret ve inkâr politikasına rağmen, eğer bugüne kadar Kürt milleti yok olmadıysa, bu durum onların kültürlerinin ne kadar derin olduğunu; yine aynı unsurlar İslam’ı emellerine alet etmelerine rağmen, Kürtler İslam’dan soğumuyorsa, bu da onların ne kadar bu dine bağlı olduklarını gösteriyor. Yoksa Kürtler, İslam ümmetini oluşturan milletlerin kendilerine yaptıklarına bakacak olsalardı, şu ana kadar İslam dinini terk etmeleri gerekiyordu.

Özelde Türkiye için söyleneceklere gelecek olursak, şu an tam da zamanıdır deriz. PKK sahada hiç olmadığı kadar zayıflamış durumdadır. PKK’nin güçlü olduğu dönemlerde, Kürt sorununda yapılacak herhangi bir iyileştirmenin söz konusu gruba bir taviz olduğu anlamı taşıyacağı endişesi ile bu yola tevessül edilmiyordu. Ama şimdi durum eskisi gibi değil. Çünkü PKK eski PKK değil. Bu konuda atılacak adımlar onlara verilmiş tavizler olarak algılanmayacaktır.

Bu çerçevede Kürtleri kurucu unsur olarak eşit statüde değerlendirip, dillerinin resmi itibar görmesi gerekmektedir. Rejimin kendisiyle yüzleşip, bugüne kadar onlara reva gördüklerinden dolayı özür dilemesi ve idam edilen Kürt önderlerin cenazelerinin nerede gömüldüğü ile ilgili açıklama yapılması lazımdır. Yani bir zamanlar zulüm o kadar abartılmış ki bazı insanlara bu ülkede bir mezar yeri dahi verilmemiş.

Hemen ve dahi acilen toplumsal mutabakat ile insanlarımız, İslam ümmetinin eşit azaları olarak, her türlü platformda kendi kültür ve dinamikleri ile kendilerini ifade edebilmelidirler.

Fırsat treni tekrar kaçmadan.