• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Kürtlerin insani ve İslami taleplerini görmezlikten gelmek büyük bir hata, kusur ve dahi cürümdür. Çünkü her millet gibi onlar da bir millettir ve herkesin sahip oldukları haklara sahip olmaları gerekmektedir. Gelin görün ki bu güne kadar temel haklarının bir kısmından hep mahrum oldular.

Evvela dört parça coğrafyada yaşamak zorunda bırakılmaları, emperyalist güçlerin kendilerine yapmış oldukları bir zulümdü. Ortadoğu denilen coğrafyada; Türkiye, Irak, Suriye ve İran’a pay edilen haritalarından mütevellit, saydığımız ülke halkları ile birlikte yaşamak durumunda kaldılar.

Söz konusu ülkelerin yasalarına genel olarak saygılı ve muti bir şekilde hayat sürdürmelerine rağmen, müesses rejim sahipleri tarafından zulümlere duçar oldular. Onlara hep işkence, muhacerat ve ölüm reva görüldü.

Ortada bu tür zulümler varken, insanın aklına kültürel hakların kullanımı pek gelmiyor. Yoksa dil ve kültürlerine yapılan baskıları söz konusu etmek gerekecek olursa, herhalde uzun uzun makaleler yazmamız icap ediyor.

Dünya düzeni ve yaşadığımız coğrafyanın bilgilerine vakıf olduğum zamanlarda bunca zulmün nedenselliğini hep sorgulamışımdır. Dört parça Kürt coğrafyasında işlenen cürümler o kadar fazlaydı ki, Kürtler önlerine çıkacak ilk kurtuluş trenine binecek şekilde keskin bir düşünceye sahip olmuşlardı.

1925’ten sonra İslami hareketler Kürtlere sadra şifa bir reçete sunamadılar. Komünizmin revaçta olduğu dönemlerde, solcu hareketler Kürt lafzını kullanarak, onlara kendilerini bir kurtuluş alternatifi olarak sundular.

Mümbit bir alan olarak kabul gören Kürt arazisine ekilen solcu tohumlar, en son olarak PKK olarak boy göstermeye başladı. Dediğimiz gibi yaşanan acılar nedeniyle Kürtler hemen bu trene bindiler.

PKK’nin Stalinist yapısı her ne kadar kendilerine ters gelse de, şartlar bu trene binmeyi gerektirmişti. Çünkü geçirdikleri evreler trenin nevi ve cinsini sorgulamaya pek elvermiyordu.

Tabi PKK’nin kurtuluş için ortaya koyduğu pratikler zamanla sorgulanır hale geldi. Örneğin Kürtler uzunca sayılabilecek aşiretler arası çatışmalar yaşadılar. Bu çatışma kültürü beraberinde bu alandaki ahlakî kural ve gelenekleri de oluşturdu.

Mesela Kürt geleneklerinde, çatışmalarda kadın, kız, yaşlılara; başka bir deyişle taraf olmayanlara asla ve kat’a zarar verilmezdi. Öyle ki; çatışmada olan kocasına veya kardeşine ekmek ve su götüren bayanlara kesinlikle ateş edilmezdi.

Fakat bir süre sonra PKK, “Köy cezalandırması” adı altında karşıdakilerin tavuklarını dahi öldürecek bir eylem türü getirdi. Artık kadın, kız, yaşlı ve hatta koyun sürüleri dahi namlunun ucundaydı.

Tabi bu eylemler Kürt entelektüellerini çok büyük bir açmaza sürüklüyordu. Kamuoyunun önünde “Kürt hakları” diye başlanan sohbetlerde, bu eylemlerin verdiği sıkıntıyı yaşıyor ve söylemlerinde eskisi gibi haykıramıyorlardı.

PKK’nin orman yakma eylemleri eskiden beri bilinmesine rağmen, hiç biri son yapılan eylem kadar ses getirmedi. Bunun başlıca sebebi; Hatay ve Kahramanmaraş’ta yüzlerce kişiyi evsiz bırakan, tarım arazilerini kullanılamaz hale getiren, yaban hayatını sona erdiren eşzamanlı 25 yangının, “Ateşin Çocukları” diye bir grubun üstlenmesidir.

Muhtemelen PKK, Kürt coğrafyasında yer alan dağların devlet güçlerince yakıldığını bahane ederek bu eylemlere neden üretmektedir. Velev ki bu tür icraatlar yapılsa dahi, benzer yöntemlerle karşılık verilmesi, en basit ifade ile aynı suça ortak olmaktır.

Bu tür amaçsız, kör ve acımasız eylemler nedeniyle, Kürtler kendi doğal haklarını dahi dile getiremez hale getiriliyor.

Êdî bese.