• DOLAR 34.557
  • EURO 36.628
  • ALTIN 2918.831
  • ...

Bu gün Abdulhakim Sonkaya’dan esinlenerek bir yazı yazmaya kalkışırsak, herhalde “Corona”nın kelime olarak ne olduğundan başlayıp, aynı kelimenin üstlendiği mecaz veya manevi anlamları vermemiz icap edecek.

Corona; taç anlamına geliyormuş. Bu virüsgiller bir aile imiş ve hepsinin taç gibi çıkıntıları olduğundan, kendilerine “Taçlı” anlamında Corona deniliyormuş. Örneğin MERS ve SARS da bu aileye mensubu üyelermiş.

Buraya kadar her şey normal. Ama buradan sonra tacın ne anlama geldiğini öğrenmemiz gerekecek. Taç; kral veya kraliçelerin başlarına taktıkları bir tür başlıktır. Genellikle değerli bir madenden yapılır ve pırlantalarla bezenir.

Ancak başa giyilen bu başlık öyle gelişigüzel giyilmez. Bir hâkimiyetin, hükümdarlığın, gücün simgesi olarak başa geçirilir. Yani tacı giyen kişide hükümdarlık alametleri oluşur. Artık güç ondadır ve ağzından çıkan kelimeler kanun hükmündedir.

Tarihte, taç giymek nedeniyle nice savaşların yapıldığını, kardeşin kardeşe kıydığını, oğulun babaya isyanını, annelerin nice entrikalar içinde olduğunu anlatan yığınla bilgi vardır. Hepsinin de kendilerince haklı birer gerekçeleri vardır. Çünkü hükümet etmek, hâkim olmak, idareyi elinde bulundurmak çok cazip gelmiştir insanlara.

İdare etmenin bir belirtisi de tahta çıkmaktır. O tahta oturanlara; kral, hakan, sultan, padişah, imparator, şansölye, başkan, başbakan, cumhurbaşkanı, reis vb. denmektedir.

Ayrıca gündelik yaşamda, devletlerin idaresi dışında kalan kulvarlardaki önde gelenlere de bu unvanlar verilir. Örneğin; güzellik yarışması birincilerine kraliçe, futbolda imparator, mafyada baba, bilimde duayen gibi yakıştırmalar yapılır.

Bu girizgâhtan sonra gelelim bizim “Taçlı Corona”ya. Hakikaten bu günlerde hâkimiyetin bütün alametleri, yani taç onda. Mikroların dünyasındaki bu mikroskobik canlı tacını giymiş, makroların dünyasını alt üst etmektedir.

Sanki düdük çaldı ve bütün yaşamımıza bir ara verdik. Baksanıza Avrupa’daki birçok lig iptal edildi. Milyonları statlara dolduran maçlar yok artık. Barlar, pavyonlar, gazinolar, kıraathaneler, kahvehaneler gibi mekânlar kapalı. Nişan, düğün, toplu yemek, konferans, sempozyum gibi insanları bir araya getiren organizasyonlar hepsi şimdilik iptal edildi.

Ve bütün bunları yapan; elle tutmadığımız, gözle göremediğimiz bir yaratık. Sanki tacını takmış ve bütün hüküm bendedir diyor. Siz; sultanlar, hükümdarlar, imparatorlar, başkanlar, başbakanlar, reisler, evet sizlerin hükmü bu mikroskobik canlıya geçmiş durumda. İnanılmaz değil mi? İnsan kendini bir bilim kurgu filminin ortasında hissediyor.

Gelgelelim ki dini merkezler de kapalı. En önemlisi Kâbe umre ziyaretlerine kapandı. Şu an uzaktan uzağa tavaf yapılıyor. Beytullah’ın şubeleri olan camiler Cuma namazlarına kapandı. Miraç gecesini camilerde ihya edemedik.

Şiilerin ilim havzası Kum kentinde yoğun virüs vakaları var.

Papalığın merkezi olan İtalya, virüs saldırısı altında bulunuyor.

Bu işin finali Sinagoglarda mı olur bilmem?

Hâlihazırda toplu dua edilen merkezler kapalı. Yarın tövbe kapısı da kapanırsa hiç şaşmam. Çünkü insanlık azdı, sınırlarını aştı. Suriye’de katledilen binlerce masum çocuğun, Doğu Türkistan’da kirletilen kutsalların, Arakan’da derelerde boğdurulan canların, Hindistan’da meydanlarda dövülen günahsızların, Avusturalya’da öldürülen develerin, Afganistan, Çeçenistan, Irak, Libya ve Filistin’de kıyılan insanların arşı titrettiği gün gibi ortada.

Biz nerede hata yaptık diye bir soru sormaya gerek yok sanırım.

Bunca günah zulümle birleşince, galiba biz bunu hak ettik diye bir düşünce hâsıl oluyor.