• DOLAR 34.661
  • EURO 36.514
  • ALTIN 2953.809
  • ...

Bundan tam 1441 yıl önce, Hz. Peygamber (sav) Mekke’den Medine’ye hicret etmişti. Yanında Hz. Ebubekir (ra) ve henüz müşrik olan Abdullah b. Ureykıt diye bir rehber bulunuyordu. Bu mütevazı yolculuğun sonu, Mekke’nin fethi ile neticelenmişti.

Halifelerden, özellikle Hz. Ömer (ra) zamanında, Müslümanlar şaşılacak bir hızla etraflarına yayıldılar. Bu sadece O’nun mahareti veya komutanlarının askeri dehaları ile açıklanabilecek bir durum değildi.

İslam’ın adil uygulamaları, halkların Müslüman idarelere talip olmalarını beraberinde getirmişti. Çünkü ortaçağda, şimdiki gibi tel ile çevrilen ülkeler yoktu. Halklar iç içe yaşıyordu. Ulusal devletler de henüz mevcut olmadıklarından, adil olan idareciler herhangi bir yerin halkı tarafından kabul görebiliyordu.

Bu anlamda yakın çevremizdeki Hristiyanlar, zor kullanmaya gerek kalmadan Müslümanların idaresine girdiler. Hatta daha sahabelerin sağ olduğu ve içinde ashabtan şahısların bulunduğu İslam orduları, İstanbul önünde görülmeye başlamıştı. Entelektüel çevreler, bütün bu gelişmelerin sadece kılıç, ok ve yay üstünlüğü ile ifade edilemeyeceğini belirtiyorlar.

Bahsettiğimiz gelişmelerden Avrupalı devletler endişeye kapıldılar. Tedbir babından ülkelerimize büyük ordular sevk etmeye başladılar. Hatta Bizans İmparatoru, gelen barbar Hristiyanları, İstanbul’a kabul etmeden Anadolu’ya yönlendirdi. Çünkü o barbarlar İstanbul’un güzelliklerine kapılıp, etrafı yağmalayabilirlerdi.

Birinci Haçlı seferinde Hristiyanlar; Urfa ve Hatay’da kontluklar kurup, Kudüs’ü 461 yıllık aradan sonra ele geçirdiler. Kudüs’ü ele geçirdiklerinde yaptıkları vahşeti, bizzat kendi tarihçileri kayda almış durumdadır. Örneğin; Müslüman çocukları kebap yapıp, yediklerini bizzat onlar yazıyor.

Kudüs, 88 yıl Haçlıların işgali altında kaldı. Müslümanların bir uyanış ve uyarıcıya ihtiyaç duyduğu o yıllarda, Selahaddin diye bir komutan, Hittin savaşı sonucunda Kudüs’ü geri aldı. Bahsettiğimiz tarihlerde milli çıkar veya menfaat ilişkisi diyerek, Haçlılarla birlikte hareket eden Müslüman beylik veya emirlikler vardı.

İslam coğrafyası Haçlılara karşı yaşadığı mağlubiyet ve zaferin bir benzerini Moğollara karşı da yaşadı. Acımasız bir şekilde Müslümanlara saldıran bu barbar Moğol savaşçılar, rast geldikleri her şehri tarumar ederek ilerliyorlardı.

İslam coğrafyasındaki sinmişlik öyle had safhaya ulaşmıştı ki, Müslümanlarda Moğolların yenilemeyeceği duygusu yer edinmişti. Tarih kitaplarında Müslümanların yaşadığı korku ile ilgili, komik sayılabilecek durumlar anlatılmaktadır. Moğol katliamları sürerken, yine kişisel çıkarlarını önceleyip, onlarla çıkar ilişkisine giren Müslüman idareciler vardı.

Ancak bu durum sadece ve sadece 43 yıl sürdü. Bu kez Baybars adında bir komutan çıkıp, yenilmeleri mümkün görülmeyen Moğolları, Aynicâlût savaşında mağlup edip, onların hâkimiyetinin sonunu getirecek bir zafer elde etti.

Devletler tarihinde 88 veya 43 yıl, çok uzun zaman dilimleri değildir. Bildiğiniz üzere İslam Halifeliği Osmanlı’da iken, 3 Mart 1924’te kaldırıldı. Demem o ki; Müslümanların en son mağlubiyetinin üzerinden öyle asırlar geçmiş değildir.

Hâlihazırdaki İslam dünyası, Hittin veya Aynicâlût savaşının öncesine ne kadar da benziyor. Amerika ve Rusya’nın bizim memleketlerimizde cirit atmaları; Müslüman devletlerin kral, prens veya başkanlarının ulusal veya şahsi menfaatlerini bahane ederek, onlarla birlikte hareket etmeleri; bu zalimler ve ihanetçi yandaşları ile beldelerimizi virana çevirmeleri; ırzlarımıza kastetmeleri, ekinlerimizi ifsada uğratmaları, kanlarımızı heder etmeleri; ne kadar da Haçlı ve Moğolların yaptıklarına benziyor.

Yaşadığımız şu iletişim teknolojisi; her Müslümanın olup-biteni bütün çıplaklığı ile görmesi, zulmün boyutuna olduğu gibi şahitlik etmesi açısından önemlidir. Bir de buna ABD ve İngiltere gibi iki emperyalist devletin, iki kaçık başkanı eklendiğinde, Müslümanlarda bir uyanış için umut oluşturuyor.

Kapitalizmin sonunun yakın olduğu üniversitelerde tartışılagelmektedir. Yeryüzündeki bu zulmün sonunu kim getirebilir diye bir soru sorulduğunda, şu an şehirleri tarumar edilen İslam milletinden başka hiç kimse akla gelmiyor.

Sizce de durumlar benzeşmiyor mu? Kanaatim odur ki bu günden yarına değil ama önümüzdeki on yıllarda İslam’ın büyük uyanışına şahitlik edeceğiz.