ANNELER VE ÇOCUKLAR
Hacire Akar diye bir annemiz, HDP ile ilişkilendirerek oğlunun kaybolduğu iddiası ile söz konusu Parti’nin Diyarbakır İl Başkanlığının kapısına oturdu.
Ne olduysa bundan sonra oldu. Çünkü eylem ses getirdi ve bir süre sonra oğluna kavuşan annenin resimleri basına yansıdı. Yani sonuç alınmıştı.
Resimleri gören diğer anneler umutlanıp, dağdaki çocuklarına kavuşmak için aynı yola başvurdular. PKK veya HDP, işin renginin kaçtığının farkına vararak, Murat Karayılan; “On yıl da otursalar hiç kimse geri dönmeyecek” dedi. Mustafa Karasu biraz daha sert bir şekilde; “Mücadele vermiyorsan niye çocuk doğuruyorsun?” diyerek söz konusu anneleri azarladı.
Fakat bu arada beklenmedik bir vaka oldu. Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde odun toplamaya giden köylülerin minibüsü, yola döşenmiş olan mayına bastı ve olay sonucu 7 vatandaş yaşamını yitirdi. Olayda on kişi de yaralandı.
Olayların sıralaması ve gelişen süreçten şu sonuç çıkarılabilir: Bilindiği üzere PKK yıllardır Kürt halkına baskı yapılması gerektiğini savunuyor. Bununla, rejimin baskı ile elde ettiği kazanımlara benzer sonuçlar elde etmeyi amaçlıyor.
Nitekim bölgedeki kör şiddetin altında yatan temel felsefe budur. Rejim, 1923’ten beri idamlarla, toplu kıyımlarla, jandarmanın köylerde uyguladığı akıl almaz zulümlerle, Diyarbakır cezaevindeki işkencelerle, gözaltına alınan bazı Kürtlerin yaşadıklarından sonra erkekliklerini kaybedecek kadar yaşatılan ağır travmalarla, köylerde dışkı yedirme gibi zıvanadan çıkan icraatlarla; bölge halkını susturdu, sindirdi ve bunları hanesine kâr olarak yazdı.
Tarihi süreci okuyan PKK’nin akıl babaları; “Siz de bu tür yöntemlerle Kürtleri kazanabilirsiniz” diyerek, Kemalizm benzeri bir Apoizm ile çözüm yolu gösterdi. Bu teşhisten sonra; köy cezalandırmaları adı altında çoluk çocuk ve kadınların kıyımdan geçirildiği, düşmanının tavuklarının dahi telef edildiği, ulaşamadığı köy ağasının çobanının cezalandırıldığı, düzenledikleri işkence seanslarında hasmının vücuduna naylon eritildiği, ajanlık yaftası yakıştırılanların elektrik direklerine asıldığı, yola döşenen mayınların patlaması sonucu maktullerin organlarının havalarda uçuştuğu yöntemlerle, kör bir şiddet uygulandı.
Şiddet sarmalı yıkılması güç bir korku imparatorluğu oluşturdu. Ancak son zamanlarda bu imparatorluk çatırdamaya başladı. Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığını devraldığı günden bu yana, biraz da teknolojik üstünlük ile PKK’ye ağır darbeler vuruldu. Öldürülen militanların kategorik olarak renk sınıflandırmalarının içinde olması, bariz bir şekilde örgütün kan kaybını göstermektedir.
Ancak PKK’nin Türkiye’de eylem gücünü kaybettiği kanaatinde değilim. Gücünü Suriye’ye kaydırdığından dolayı Türkiye’de eylem yapmak istememektedir. PKK; “Bu güne kadar çevre ülkeler, ABD veya Rusya’ya kölelik yaparak kazanımlar elde ettiler, biraz da biz yapalım” şeklindeki bir argümanla emperyalizme maşa olmayı içine sindirmiş durumdadır.
Zaten şu an Türkiye’de eylem yapması ABD’yi zor duruma sokmaktadır. Çünkü yapılanların terör olduğu savı ile ABD bu tür eylemleri kınamaktadır. ABD, PKK ile PYD arasındaki farkı kendisince bu şekilde hissettirmek istemektedir.
Yukarıda zikredildiği üzere, Kulp’ta patlama oldu ve 7 can gitti. Saldırının, evlatlarını HDP’den isteyen annelerin eylemlerine denk gelmesi manidardır. Olay bahsettiğimiz korku imparatorluğunu yıkabilecek yiğitliği gösteren bu annelerden cesaret alacak Kürtlere, Demokles’in kılıcını hatırlatmak amacına matuftur.
ABD bu eylemi Suriye’deki PKK’ye verdiği desteği perdelemek için kınadı. Rusya, İran ve Türkiye’nin birer tarafından çekiştirdikleri Suriye coğrafyasında, ABD Kürtlerin bulunduğu tarafı çekiştiriyor.
Bu arada mayında ölen Kürtleri mi sordunuz?
Filler ve çimen.