• DOLAR 34.659
  • EURO 36.679
  • ALTIN 2944.389
  • ...

Ramazan Bayramını anne, baba ve akrabalarımızın arasında karşılamak ve idrak etmek üzere memleket yollarına düştük. Dönüşte, Şanlıurfa yolunda Göbeklitepe diye tarihi bir ören yerine uğradık.

Doğrusunu isterseniz son derece etkilendim. Çünkü insanlık tarihi ile ilgili bilinen veya genel kabulleri alt üst eden bilgiler, burada elde edilmiş.

Göbeklitepe’nin bulunuş hikâyesi şöyle gelişmiş: Burası özel bir mülk. Mülkün sahibi Mahmut Yıldız burada çiftçilik-hayvancılıkla uğraşmış. 1985 yılında amcası Tepe’de bir heykel görüp, müzeye teslim etmek istemiş. Müze yetkilileri pek önemsememişler. Heykeli alıp, depoya atmışlar.

1992’de Alman arkeologlar bir başka tarihi yer olan ve halihazırda baraj suları altında kalan Nevali Çori’de kazı yapıyorlardı. Nevali Çori buluntularını müzeye getirip teslim ettikleri bir esnada bu heykeli görüyorlar. Yapılan testler heykelin 12.000 yıllık olduğunu, yani M.Ö. 10.000 yılına ait olduğunu göstermiş.

Heykelin bulunduğu bölgeyi ziyaret eden Klaus Schmidt isimli Alman Arkeolog, tepenin yığma olduğunu anlayıp, gerekli izinlerden sonra kazı çalışması başlatmış. Kazıda çıkan buluntular bilim adamlarını şaşırtmış, hatta hayrete düşürmüş diyebiliriz.

Çünkü burası Konya-Çumra Çatalhöyük’ten daha eski bir döneme rastlıyor. Çatalhöyük’ün yaşı ortalama 9000 yıl. Aynı zamanda Mısır piramitlerinden de 7500 yıl öncesine denk bu yapılardaki figürler, dairesel mekânlar ve “T” şeklindeki anıtsal yapılar, tarih ilminin şöyle bir silkelenmesini sağlayacak türdendirler.

Tepe ile ilgili bilimsel olarak belirlenen veya ispatlanan birkaç bilgiden başka hiç hiçbir şey bilmiyoruz. Bunlardan ilki, belirtildiği üzere burasının 12.000 yıllık olduğudur. Tabi belirlenen dönem, taş devri dediğimiz zamana denk geliyor. Belki Paleolotik çağın sonu, Neolitik çağın ise başlangıcı. Yani o dönemin insanları, günümüz tarihçilerinin sınıflandırmasına göre avcı toplayıcı olarak yaşıyorlar.

Tam da burada ezber bozan bir durum ortaya çıkıyor. Bilim adamları, ilkel insanların avcı-toplayıcılıktan tarım toplumuna geçtikten sonra “Din” denilen inanç sisteminin ortaya çıktığını beyan ediyorlar. Yani avcı toplayıcı insanlar, gezerek avladıkları hayvanları avlıyor veya yabani bitkileri toplayıp besleniyorlardı. Dolayısıyla bu yaşam tarzı nedeniyle daima doğada hareket halindeydiler.

Zamanla buğdayın ehlileştirilmesi sonucu, tarım toplulukları oluşmuş ve küçük yerleşim yerleri belirmiş. Bu da toplu yaşamı zorunlu hale getirmiş. Birlikte yaşam biçimi; inanç, ahlak ve etik kurallarını doğurmuş. Kısacası tarım toplulukları oluştuktan sonra din olgusu gündeme gelmiş oluyor.

Göbeklitepe bulunduktan sonra yukarıdaki tez alt üst olmuş. Çünkü bu tepedeki yapıların dairesel biçimde olması, bir tapınak olduğunun göstergesi olarak kabul ediliyor. Demek ki; insanlar daha avcı toplayıcı dönemi yaşadıkları zamanda dahi, bir tapınak yapabilecek kadar dini inanışlara sahiptiler. Yani din en ilkel sayılan insanların zamanında da vardı.

İşin garip tarafı Göbeklitepe yapıldıktan ortalama 1000 yıl sonra yine bu yörenin insanlarınca taş ve toprakla kapatılmış. Zaten tepe biraz da bu şekilde höyük şeklini almış. Dolayısıyla yapılar iklimsel olaylardan etkilenmeden günümüze kadar gelmişler.

Arkeologlara göre burası sadece bir tapınak. Tepe’de yerleşime ait bir kalıntı yok. Çevreden gelen insanlar burada ayin yapıyor, kurban kesiyor, ziyafet veriyordu. Ama belli bir süre sonra buranın üstü, yine yörede yaşayanlar tarafından toprakla örtülüyor.

Neden?

Göbeklitepe insanına ne oluyor da bu tapınağın kapısına kilidi vurup, ibadet mekânlarını gömüyorlar? Acaba pagan olduğu sanılan bu insanlara bir peygamber gönderildi de, bunun sonucu paganizmi bırakıp, Allah’a iman ettikten sonra eski mabetlerine son mu verdiler?

Sorular, sorular…