• DOLAR 34.659
  • EURO 36.565
  • ALTIN 2940.96
  • ...

Bilmediğimiz bir kâinatın içindeyiz. Dünya diye isimlendirdiğimiz yer küremiz, Güneş Sistemine tabi bir gezegendir. Güneş, kendisine bağlı gezegenlerin lideri konumunda bulunan bir yıldızdır.

Bu Güneş dediğimiz yıldız, Samanyolu galaksisine mensuptur. Galaksimizdeki yıldız sayısı 200-400 milyardır. Yani galaksimizin içinde bu kadar güneş veya sistem vardır.  

Bu günkü teknoloji ile tespit edilen ortalama 100-200 milyar galaksi vardır. Bunların içindeki yıldız sayısı 10,000,000,000,000,000,000,000 olarak hesaplanmıştır. Bu rakamı ben de okuyamıyorum. Ama internetten baktım; 10 milyar trilyon diye yazıyor.

Bu rakamların hepsi bugünkü teknolojinin tespit ettikleri ve görebildiğimiz uzay ile ilgidir. Yani hiç biri tam olarak gerçeği yansıtmıyor. Ortalama diyelim, bu kadar güneş gibi yıldıza sahip bir kâinatın içerisinde, bizler bir gezegenin üzerinde yaşıyoruz. Yani ummanda bir katre/damla hükmündeyiz.

Bütün bir kâinat, belirlenmiş kuvvetler ve kanunlar çerçevesinde dönmekte, hareket etmektedir. Sanki bir ibadet hali var. Arşın etrafından dönen 10,000,000,000,000,000,000,000 yıldız, bu yıldızlara bağlı gezegen ve bu gezegenlere bağlı ay vb. gökcisimlerinin hepsi bir ibadet hali içindedir.

Allah’a ibadet ve O’nun belirlediği kanunlar çerçevesinde hareket eden bunca uzay cismi varken; Yaradan, bir de melek ve cinleri yarattı. Cin tayfasından olan şeytan, Allah’ın halife dediği insanın yaratılışındaki hikmete teslim olsa, o da bu ummandan bir katre olacaktı. Ama olmadı.

Sonra Âdem yaratıldı ve bu katrenin üzerinde halifelik yapmak üzere bir zerrecik olarak yaşamaya başladı. Âdemlerden kimi gökyüzüne bakıp, katre olmanın hikmetine ram oldu kimi asi olarak yaşamayı tercih etti. Âdem, bazen arşın etrafında dönen melekût âlemini özledi. Belki de bu yüzden bizler Kâbe’nin etrafında dönmekteyiz. 

28 Nisan’daki, Nevruz miting alanında yapılan kutlu doğum programında, ne yalan söyleyeyim, kendimi ummanda bir katre gibi hissettim. Allah’ın yarattığı kâinatın fevkinde olan katrelerin, bir araya gelmesiyle oluşan bir deniz gibi. Herkes aynı anda aynı şeyleri söylüyor, müthiş bir teslimiyet gösteriyorlardı.

Anladık ki; Allah’ın kanunlarının uzaydaki icraatı, yeryüzünde bizden isteniyor. Mizgîn’ler bizlere şu şekilde müjde verdiler ki; Allah ve Resulü dışındaki kanun ve nizamlar boş, hem de bomboştur.

Gelin siz de; ay, dünya, güneş, sistem ve galaksilerdeki Şer’i Kanunları, yeryüzünde işletin dedi müjdeci Mizgîn. Tabiat ve uzay ile uygun hareket edin. Asi olanları tabi olursanız, sonunuz şeytan ve dostlarının yanı olacak. Yok, eğer bütün bu dönen feleklerle birlikte siz de teslim olursanız, Firdevs cennetleri sizleri beklemektedir.

Evet, geçmişte bir süre kaçmak istedim. Uzaydan kaçtım. Tabiattan kaçtım. Bal arısının kendi başına bal ürettiğini düşündüğüm oldu. Çiçekler kendiliğinden etrafa koku ve güzellik yayıyordu. Balıklar kendiliğinden yüzüyorlardı ummanların içinde. Kaçtım, kaçtım, hep kaçtım.

Ama sonra gelip, duvara tosladım. Bunca yaratılmışlar başıboş değildi. Herkes ve her şey muazzam bir ahenk içindeydi. Teslim oldum ahenge ve geldim Amed meydanına. Ben de bu ummandan bir katre olarak. Bütün kâinatın, benim gibi asi olabilecek bir halife için yaratıldığı bilincinde, sarıldım Mizgîn’in söylediklerine, ummandan birer katre olarak.

Bence hep birlikte, birer katre olarak ummanlar oluşturabiliriz.

Amed, Nevruz Meydan’ında olduğu gibi.