Dolara karşı tarihsel duruş
Tarih ilmi, yol göstericiliği için okunur. Hal ve geleceğin değerlendirilmesi geçmişin tecrübesi ile yapıldığında, istikbale yönelik kararlar daha isabetli verilmiş olur.
Rivayet veya gerçek. Ama geçmişte, günümüzdeki Dolar krizine karşı nasıl durmamız gerektiğine dair tarihsel yaşanmışlıklar var.
Birincisi M.Ö. 209-174 yıları arsında Asya Hunlarına hükümdarlık yapmış olan Mete Han ile ilgilidir. Bilindiği üzere Mete Han`ın babası Teoman Asya Hunlarının kurucusudur. Kendisinden sonra Mete`yi değil de eşi olan Çinli prensesten olan oğlunu tahta geçirmek isteyince, Mete buna karşı gelir ve babasına karşı ihtilal yapar.
Tahta geçen Mete Han, aynı zamanda Türk Kara Kuvvetleri`nin kurucusu olarak anılır. Asyanik toplulukları bir araya getirip, büyük bir imparatorluk vücuda getirir. Ayrıca Oğuz Kağan destanındaki kişi olduğu söylenir.
Rivayet olunur ki; Mete Han`ın çok sevdiği bir kır atı varmış. Tung-hular, Mete`nin bu atını bir elçi vasıtasıyla isterler. Mete bu konuyu istişareye açar. Toy veya Kurultay`da, danışmanları atın Türkler için büyük önem arz ettiğini ve kati suretle verilemeyeceğini söylemişlerse de Mete “Bu sadece bana ait olan bir attır. Harp ise herkesi ilgilendirir” diyerek atını vermeyi kabul eder.
Fakat aynı kişi bu kez Mete Han`ın hatununu ister. Kurultay buna da karşı çıkar. Ama Mete Han yukarıdaki sözü tekrarlar; “Netice itibariyle bu hatun sadece benimdir ama bu yüzden savaş çıkarsa binlerce kişinin kanı akar” diye hatununu elçi ile gönderir.
Fakat istekler bitmez. Bu seferde iki devlet arasında kullanılmayan çorak bir araziyi; “Benim ve senin sınırlarında askeri birlikler dışında insan bulunmayan bu toprak parçası, Hunlara çok uzak; ben bu toprak parçasına sahip olmak istiyorum” diyerek burayı Mete`den ister. Mete tekrar danışmanlarını toplayarak istişare etmiş ve bazı danışmanların fikri, bu boş toprak parçasının verilmesinin devlet için önem arz etmeyeceği yönündeydi. Ama Mete “Devletin malı olan bir toprağı nasıl verebiliriz?” der ve bu uğurda savaşır.
Mete burada kendisine ait olan at ve hatunu vermekte tereddüt etmemiş ama halkın malı olan toprak söz konusu olunca taviz vermektense savaşmayı tercih etmiş.
Bunun gibi Yahudilerin, Theodor Herzl vasıtasıyla, II. Abdülhamit`ten Kudüs`ü istediklerini tarih kaydeder. Cevap yine tarihidir: “Ben bir karış bile olsa toprak satamam. Zira bu vatan bana ait değil, milletime aittir. Benim milletim bu imparatorluğu savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar. Onu kanlarıyla verimli kılmışlar. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımızla sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarının efradı birer birer Plevne`de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir. Türk İmparatorluğu bana ait değildir. Türk milletine aittir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin`i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat bizim yalnız cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”
Benzer şekilde bu gün Dolar saldırısı ile karşı karşıyayız.
Saldırgan kim?
ABD.
Neden?
Bahanesi bir papaz.
Hedefleri ne?
Bu ülkeyi teslim almak.
Bence cevap Mete Han ve II. Abdülhamit tarzı olmalıdır.