• DOLAR 34.667
  • EURO 36.379
  • ALTIN 2945.755
  • ...

Bu ülkenin kendilerini sosyal demokrat olarak tanımlayan solcularında bir liderlik sorunu bulunmaktadır. Bahsettiğimiz sorun bu günün meselesi değil, geçmişten gelen bir sancıdır.

Bilindiği üzere İsmet İnönü asker biriydi ve normal demokratik yollardan geçerek ülkenin başına geçmemişti. Atatürk`ün ölümünden sonra görevi devralmıştı. Kendisine verilen “Değişmez genel başkanlık” sıfatı ile 33 yıl bu görevde kalmıştı.

Belki sonradan diyeceğimizi şimdi desek daha iyi olacak. İnönü`den sonra CHP`nin Genel Başkanlığına, 14 Mayıs 1972`de seçilen Bülent Ecevit, soldan çıkan en karizmatik liderdir diyebiliriz. “Karaoğlan” lakabıyla tanındı ve halkla daha içli dışlı bir kişiliği vardı. Tabi liderliğinin solun tüm dünyada revaçta olduğu yıllara denk geldiğini hatırlatmakta fayda var.

12 Eylül sonrası kurulan ve seçime katılan Halkçı Parti`nin lideri Necdet Calp`ti. Bürokratik gelenekten geliyordu ve liderliği ancak ANAP zamanında ana muhalefet partisi olmaya yetti.

Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) kurucu başkanı Erdal İnönü ise bir akademisyendi. SODEP`in Halkçı Parti ile birleşmesi sonucu kurulan Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP)`nin başkanı oldu ama hiçbir seçimde birinci parti olamadı ve ancak ana muhalefet veya hükümet ortaklığı ile yetindi. Bu birleşmeyi temin eden Halkçı Parti lideri Aydın Güven Gürkan da bir akademisyendi.

12 Eylül`den sonra CHP`yi dışlayan Bülent Ecevit, Demokratik Sol Parti (DSP)`yi kurdu. Kendisi siyasi yasaklı olduğundan dolayı eşi Rahşan Hanım`ın liderliğinde girdikleri seçimlerde başarısız oldu. 12 Eylül rejimin getirdiği siyasi yasaklar kalkınca tekrar siyaset arenasına çıkan Bülent Ecevit, ABD`nin de yardımıyla tekrar iktidar oldu. Çünkü PKK lideri Öcalan`ın paketlenip Türkiye`ye teslim edilişi, Bülent Ecevit`in zamanına denk gelmişti ve bu durum Ecevit`in prestij kazanmasına neden oldu.

SHP ile CHP`nin bütünleşmesinin ardından başkanlığa Hikmet Çetin getirildi. 9 Eylül 1995`te yapılan kurultayda Hikmet Çetin aday olmadı. Deniz Baykal ile Murat Karayalçın arasında geçen yarışı, Baykal kazandı. Ancak 18 Nisan 1999`da yapılan seçimlerde CHP`nin meclis dışında kalması, Baykal`ın istifası ile neticelendi.

Bu istifa bir ara dönem gibiydi ve başkanlığa bir gazeteci olan Altan Öymen getirildi. Ancak parti içi ihtilaflar dinmek bilmiyordu. 30 Eylül 2000`de yapılan kurultayda Deniz Baykal yeniden başkan seçildi.

10 Mayıs 2010 tarihine kadar bu makamda kalan Baykal`ın istifasının nedenlerini hemen herkes bilmektedir. Baykal, bu kez bir kaset skandalı ile istifa etmek zorunda kalmıştı. Bu istifadan sonra Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan oldu ama liderliği halihazırda tam kabul görmüş değil.

O da Muharrem İnce ile rekabet halinde. Muharrem İnce, CHP`nin iyi idare edilmediği inancıyla, Kılıçdaroğlu`na rakip oldu. Ama bu güne kadar başkanlık için gerekli çoğunluğu yakalayabilmiş değil.

İnce, Cumhurbaşkanlığı adayı olarak Kılıçdaroğlu tarafından öne sürüldü. Bununla ilgili yapılan yorumlarda; kazanırsa -ki zayıf ihtimal- zaten bu CHP`nin bir başarısı olacak. Kazanmasa da milletvekili olma şansını kaybettiğinden, Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce belasından kurtulmuş olacak.

Kanaatimce öyle olmayacak. 24 Haziran seçimlerinden sonra Muharrem İnce muhalefeti daha da arttıracak. Hele hele aldığı oylar CHP`nin oylarının üstünde olursa, artık ona CHP`nin müstakbel başkanı olarak bakabiliriz. Bu başkanlık yarışında Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecini de kullanacak. Yani Kılıçdaroğlu`nun silahı ters tepecek. 

Eğer Muharrem İnce başkan olsa dahi sorun bitmiş olmayacak. Çünkü o da karizmatik ve sempatik biri değil. Bir başka aday ile rekabet halinde olmaya devam edecek.