• DOLAR 34.66
  • EURO 36.604
  • ALTIN 2957.66
  • ...

Evet, başlık biraz tuhaf oldu değil mi? Bir insan nasıl böyle olur ki! Ama bazılarına göre oluyor işte!

Bu ülkede ne yazık ki halk liderlerin ağzından çıkan sözlere göre konuşuyorlar. Liderlerin politik sözleri üzerine düşüncelerini kurup ona göre yargılıyorlar. Kendi düşünceleri yok. Liderinin ak dediğine ak, kara dediğine kara diyorlar. Sonra politik olarak liderleri dönüş yapınca onlarda pır diye dönüyorlar. Yani ne akletme nede tefekkür etme imkânları kalmış. Tam bir düşünce zombisi haline gelmişler. Sanki beyinleri uyuşmuş, düşünemiyorlar. Yada liderden ayrı bir düşünce sahibi olmak onlar için af edilemez büyük bir günah gibi olmuş. Bu yüzden sen liderinden ayrı konuşunca seni anlayamıyorlar. Her gün ayrı bir suçlama ile seni suçluyorlar. Hem de birbirine zıt suçlamalarla!

Camia  olarak Türkiye`nin Suriye politikasında yanlış yaptığını, silahlı çözüm yerine bölge ülkeleri ile bir araya gelerek siyasi bir çözük üretilmesi gerektiğini savunduk. Özellikle Türkiye ve İran`ın bir araya gelerek bu işi siyasi yoldan çözmek için çabalamaları gerektiğini söyledik. Bir anda İrancı olduk. İran`ın ne kadar İslam ve Sünni düşmanı olduğunu, İsrail`den bile daha tehlikeli olduğunu anlattılar sürekli. Hatta hızlarını alamayanlar Şiilerin Müslüman olmadıklarını anlatmaya, hemen bir savaş çıkartıp saldırmaya bile kalkışanlar oldu. Biz yapmayın etmeyin bu işler böyle çözülmüyor, hamasi söylemler kardeşliğe, ümmete zarar veriyor dedikçe Şii olduk İrancı olduk. “Vay sizi gizli İrancılar, gizli Şiiler sizi” dediler.

Çözüm süreci başlayınca bu sürecin yanlış yürütüldüğünü söyledik. Silahların bırakılması, ortaya siyasi bir çözümün oluşmasının önemli olduğunu ama Kürt halkının PKK`ye mahkum edilmesinin yanlış odlunu belirttik. Bir hak varsa bu hakkın pazarlık konusu yapılmadan verilmesi gerektiğini savunduk. Çözüm süreci adı altında PKK`nin alan hakimiyeti kazandığını, şehirleri silahlandırdığını söyledik ama kimse bizi dinlemedi. Sanki muhatap alınmadığımızdan dolayı kıskandığımız, politik söylemlerde bulunduğumuz sanıldı. Büyük bir hazırlık var, bölgedeki devlet yetkilileri bunu görmemezlikten geliyor dedik. “Siz de çok abartıyorsunuz” dediler. Sonra 6-8 Ekim olayları patlak verdi. Halk ve şehirler PKK`ya teslim edildi. Günlerce yakıp yıktılar. Sonra hendek kazımı başladı, şehirler, mahalleler yıkıldı. Devlet bir yıl bazı şehirlere giremedi, halkın sokağa çıkmasını yasakladı.

Sonra başkanlık sistemi için referandum meselesi çıktı ortaya. Biz bu köhnemiş sistemden kurtulmak için bir vesile olacağını, yapılacak yeni ve sivil bir anayasa ile halkın rahat bir nefes alacağını söyledik. Askeri anayasaların bu ülkeye dar geldiğini söyledik. Yetmez ama evet dedik. Bu sefer Tyyipçi olduk. Ak Partinin arka bahçesi olduk. “ vay sizi Tyyipçiler sizi” dediler.

Şimdi de Kuzey Irak`ta bir referandum süreci yaşandı. Türkiye durdu durdu en son günlerde bu referandumun yapılmamsı için baskı üstüne baskı yaptı. Referandumun iptali için askeri seçenek dahil her türlü yola başvuracağını söyledi. İşi daha da ileri götürerek bütün Kürtleri rencide edecek söylemler söylemeye başladı.  Biz “Ümmeti oluşturan parçaların birbirinden uzaklaşıp bölünmesinden değil, adil bir sistem ile kardeşçe bir araya gelmeleri ve birleşmelerinin elzem olduğuna inanıyoruz. Müslüman toplumların küçük küçük devletler oluşturmak yerine bir araya gelip daha güçlü yönetimler oluşturmaya çalışmaları gerekir. Müslüman topluluklar ne zaman İslam adaleti üzere bir araya gelip birleşmişlerse güçlü devletler oluşturmuş, mazlum toplumların hamiliğini yapmış ve istikrar bulmuşlardır.  
Ancak birlikte yaşama şartları ortadan kalkmışsa, kaynakların bölüşülmesi ve idari sisteminde adalet hâkim değilse; iç savaşlarla birbirini bitiren bir ülke olmaktansa barış içerisinde komşu devletler olmak da bir çıkar yol olarak görülebilmelidir. Birleşmiş Milletlere üye iki yüze yakın devlet için devlet olma ölçüsü ne ise, Irak Kürdistan Yönetimi`ne de bu ölçü ve kıstaslar uygulanmalıdır. “Kürtler asla devlet kuramazlar” veya “Kürtlerin devlet kurmalarına asla izin verilmemeli” ya da “Ulus devlet sadece Kürtlere haramdır” anlamına gelen yaklaşımlar doğru değildir. Herkesin Irak Kürdistan halkının iradesine saygı göstermesi gerekir”  dedik. Vay siz misiniz bu açıklamayı yapan?  “ Vay sizi Berzaniciler, Kürtçüler sizi” demeye başladılar.

Sevgili kardeşim biz ne şucuyuz nede bucuyuz. Biz hakkı ölçü alan bir yapıyız. Bunu kim söylerse kimliğine bakmayız. Hakkın tarafında, haklının tarafında oluruz. Hakla, haklıyla aynı safta duranın kimliği bizi bağlamaz. Bizi Hak ve haklı bağlar. Ayrıca bugün doğru yapan yarın yanlış yapmaz diye bir kural yok ki! Onun için bizi suçlamak yerine haksızlığımızı söyleyin. Yanlışımızı anlatın. O zaman size de hak verelim.

Ama siz hakka göre, haklıya göre değil de liderin ağzına bakarak, liderin safına bakarak hak ve haklıyı belirliyorsanız eyvahlar olsun size. Lideri aldatmayan mı kaldı? Liderin bugün söylediğini yarın başka söylemediği mi kaldı? Dün düşman gördüğünü bugün dost görmediği mi kaldı? Tamam liderini destekle, arkasından git, ama her türlü desteğinle onu uçuruma da sürükleme! Yanlışına da doğru deme!

Sevgili kardeşim gelin birbirimizi suçlamayalım, gelin birbirimizi anlayalım. Milli çıkarları değil ümmetin maslatını önceleyelim. Hak ve adalet ekseninden ayrılmayalım. Allah`a vereceğimiz hesabı unutmayalım!