• DOLAR 34.619
  • EURO 36.651
  • ALTIN 2905.123
  • ...

Bugünlerde asgari ücret ile ilgili hükümet ve işçi temsilcileri arasında görüşmeler oluyor. Herkesin telaffuz ettiği rakamlar ayrı ayrı. Her bir kesim kendi penceresinden olaya bakıyor.

Kim nasıl bakarsa baksın hesap belli, kitap belli. En alt sınırdan bir kira, yanına elektrik, su, doğalgazı yaz. Yanına ulaşım, giyim ve gıda fiyatlarını koy.  Hesap hemen ortaya çıkar. Masa başında bu işi düşünüp taşınmaya gerek yok. Sokağa çık, halka sor, sana anında bir hesap çıkarır. Hem en gerçeğinden, hem de canlı olarak bu işi yaşayandan öğrenirsin. Aslında bu işi bilmiyor değiller. Bilmemezlikten geliyorlar. Yoksa bilinmeyecek bir şey değil. Ama masa başında oturmuş, en azı yirmi bin maaş alan, altında arabası, masrafları da başka kurumlardan karşılanan insanların yaptığı görüşme de öyle içten ve dişe diş de olmuyor maalesef. Bugün asgari ücret açlık sınırının altında olmamalı. Bir devletin kurumu her ay açlık sınırı diye ülkede olan bir gerçeği araştırıp açıklıyor. Tüm ülkeye ilan ediyor ki, bu meblağın altında para kazanan bu ülkede açtır diyor. Hal böyle iken bu işi görüşenler ve hükümet bu açlık sınırının altında bir ücret verebiliyor. O zaman adama demezler mi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye.

Türkiye’de bir yılda fakir ile zengin arasındaki makas öyle bir açıldı ki artık hesaplanmıyor bile. Bir zengin ağzını açıyor milyonları bin lira gibi sayıyor. Zavallı fakir akşam evinde pişireceği yemeğin hesabını yapıyor. Fakirin alacağı üç beş kuruşluk maaş zammına da daha eve götüremeden üç harflilerin zam furyası ile el konuluyor. Herkes ürünlerine zam yapıyor. Kendini korumaya alıyor. Ama fakirin bir şeyi yok ki zam yapsın. Bütün yük fakirin sırtına biniyor. Hükümet acil olarak sebepsiz zam yapanların yakasına yapışmalı. Önce kendi kurumlarından başlayarak zamların takibini yapmalı. Sorumlular hakkında caydırıcı cezalar vermeli. Yoksa kaşıkla verip kepçe ile alan bir sistemde yapılan zamların hiçbir olumlu etkisi olmuyor. Hatta çok kişiden duymaya başladım: ‘Zamlar olmasın biz de zam almayalım’ diye. Çünkü fakirin aldığı bir zamma karşılık zengin malına üç zam yapıyor. Zamcının biri üretici, diğeri hükümet, bir diğeri de satıcı. Üreticiyi dinliyorsun hükümeti suçluyor, satıcıyı dinliyorsun üreticiyi suçluyor.

 Herkes elini taşın altına koyacak ve kazancından biraz feragat edecek. Bu milletin alt tabakasındaki fakir fukarayı, asgari ücretliyi rahatlatacak. Yoksa alt tabaka bir sallandı mı bütün ülkede deprem olur. Bu zor zamanda sizi bu günlere getiren bu millete olan borcunuzu yerine getirin. Hem üretici hem de hükümet bu konuda fedakarlık yapmalı. Fakirleri ve asgari ücretlileri rahatlatmalı.