• DOLAR 34.648
  • EURO 36.617
  • ALTIN 2934.729
  • ...
Yıl 2000. 17 Ocak. Türkiye genelinde sürdürülen Hizbullah operasyonlarında on binlerce kişi mağdur edildi. Kimi işini, kimi sıhhatini, kimide hayatını kaybetti. Aileler dağıldı. Toplumda bir sarsıntı meydana geldi. Bu operasyonların sebebi de İstanbul Beykoz`da düzenlenen operasyonlarda ele geçirildiği iddia edilen, aslı hiç gelmeyen fotokopi bilgi ve belgelerdi.
İddiaya göre bu evde Hizbullah cemaatinin arşivi ele geçirilmişti. Yapılan operasyonlar da, oradan ele geçirilen dokümanlarla ilgiliydi. Özellikle operasyonlar için emniyet birimlerine gönderilen özgeçmiş adındaki dokümanla, geçmişlerini değil insanların geleceklerini yakıyorlardı.

Ama gel gör ki bütün birimlere gönderilen bilgi ve belgelerin hepsi fotokopi idi. Hiçbir bilgi ve belgenin aslı yoktu. Fotokopi kâğıtlarının altına aslı gibidir mührü damgalanarak mahkemelere ve ilgili birimlere gönderiliyordu. İlgili birim de bu fotokopilerle ülke çapında fotokopi operasyonlar düzenliyordu. Fotokopi deliller ve fotokopi operasyonlar. Fotokopi yayınlar, fotokopi suçlamalar, fotokopi söylemler. Hizbullah`la ilgili her şey fotokopi ile yapılıyordu.

Neticede on binlerce insan gözaltında işkencelerden geçmiş. Binlercesine de birbirine tıpa tıp benzeyen fotokopi cezalar verilmiştir. Mahkeme süresince avukatların ve mağdurların ısrarla istemelerine rağmen bu fotokopi kâğıtlarının asılları mahkemelere gölerilmemiş. Ama yine de kimse af edilmedi, çünkü Ankara`da fotokopici hakim ve savcılara verilen brifinglerden sonra, herkese 3.5-12.5 - 15 ile 36 yıl arasında değişen fotokopi cezalar verildi. Adeta hakim ve savcılar da birbirlerinin fotokopileri olmuşlardı. Fotokopi polisler, fotokopi savcılar, fotokopi mahkemeler, fotokopi deliller, fotokopi cezalar.

Şimdi olayların üzerinden 13 yıl geçti ve hala aynı fotokopi kâğıtlarından insanlara operasyonlar yapılmaya devam ediliyor. Tam 13 yıldır aynı zulmü görüyoruz. Şu anda da Yargıtay`da fotokopiden dosyamız beklemekte. Bu fotokopi kâğıtlarından her birimize 6,5 yıl cezalar verilmiş. Onandığı anda yeni bir fotokopi operasyonla ceza evlerine gönderileceğiz.

Fakat şimdi anlıyoruz ki bu fotokopilerin asıllarını 13 yıldır mahkemeler istiyormuş ama ilgililer bu belgelerin asıllarını göndermiyorlarmış. Bu suçu işleyenlerin haklarında da hiç bir işlem yapılmamış. Bir Allahın kulu çıkıp ta bunun hesabını sormamış. Bir yürekli hâkim veya savcı çıkıp ta hukuku savunmamış. Emniyet tarafından işletilmişler de kimse itiraz etmemiş. Mahkemeler adına emniyet cezayı kesmiş. Mahkemeler de sadece noter gibi tasdiklemiş. Hala da öyle devam ediyor. Hukukun gözünü bağlamışlar, kulağına şeytanlar fısıldıyorlar. Kendisi adına başkaları karar veriyor. Nasıl olsa gözü bağlı adaletin. Ne delilleri görüyor nede mağdurları, varsa yoksa ceza kesiyor, kasap gibi.

Ey dünya bu nasıl adalet anlayışı ki bilgisayardan çıkmış bir A4 kâğıdına seninle ilgili suçlayıcı bilgiler var. Altına aslı gibidir damgasını vurup gönderiyorlar. Mahkeme de bunların asıllarını görmeden ceza veriyor. Senin hakkında görüntüler var, gösterilmiyor. İstediği halde asılları gönderilmeden bunlar delil olarak kabul ediliyor. Hiçbir mahkeme de bunun sebebini sormuyor. Dünya hukuk tarihinde var mı böyle bir örnek? 13 yıldır aynı hal devam ediyor. Hukuk katl ediliyor, ses çıkaran yok.
Ortada delillerin asılları yok, istiyorsun göndermiyorlar. Mahkemeni takan yok. Seni sadece oraya bir tasdik mercii olarak görüyorlar ve sen de her gönderileni tasdikliyorsun. Bu nasıl adalet anlayışıdır? Bu nasıl yargılamadır? Bu nasıl hukuk adamlığıdır? Yüce Türk Milleti adına böyle mi karar veriliyor?

Hay Allah! Çok özür dilerim. Sizin aslınız istiklal mahkemelerine dayanıyor değil mi? Hani “sanığın idamına bilahare tanıkların dinlenmesine” diyen mahkemeler.

Tabi ya her şey aslına çeker. Bugünde diyorsunuz “…..cezanın verilmesine bilahare delillerin asıllarının istenmesine.”
Zaten konu Hizbullah ise hüküm bellidir. Deliller sizi bağlamaz değil mi?
 

Diğer Köşe Yazarları