• DOLAR 34.655
  • EURO 36.446
  • ALTIN 2952.23
  • ...

2020’ye büyük bir corona musibeti ile girdik. Bu musibet hayatımızı alt üst etti. Hayal dahi edemediğimiz durumlara düştük.

Her gün birimiz hasta oluyor veya vefat ediyoruz. Müslüman bir insan bu musibete nasıl bakmalı ve nasıl okumalıdır?

Musibetler insanın yaratıldığı günden beri var. Kimi maddi kimi de manevidir. Mesela günahlar manevi hastalıklar ve musibetler, virüsler de maddi hastalıklar ve musibetlerdir. Bunlar aynı zamanda insanın sağlıklı kalabilmesi için de gereklidir. Çünkü Allah’ın haram kıldığı günahların helal ve fayda veren yolları vardır. Bünyemizde hastalığa sebep olan virüslerin bize aynı zamanda faydaları da vardır.

Peki bunlar ne zaman zararlı oluyorlar? Tabi ki asıl amaçlarından saptırınca yani helal yollardan çıkılıp harama sapınca. Fıtratlarını değiştirince.

Ne yazık ki bu musibetler sadece sebep olanları değil, bazen toplumu, bazen de bütün insanlığı etkilemektedir.

Biz bu musibetin ortadan kaldırılması için yapılacak fenni ve tıbbi çalışmalardan bahsetmeyeceğiz. Çünkü bunu ancak bilim adamları yapar. Biz, halk olarak bu musibete karşı Müslümanca tavrımızı anlatmaya çalışacağız.

Bir Müslüman olarak, bu musibetlerin doğru yoldan ve fıtrattan sapmadan dolayı çıktığına inanıyor ve bunun düzeltilmesi için de tekrar sırat-ı müstakime dönülmesi gerektiğini biliyoruz.

Yüce Allah bu konuda bizleri şöyle uyarmaktadır; “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki, Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şûrâ, 30)

Bu musibetlerin hepsi bir imtihan sürecidir. “Her can ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda Bize geleceksiniz.” (Enbiya, 35)

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerîm’de (Bakara, 155-157) bize şunlar söylenmektedir: “Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.”

Musibet sırasında namazla, Allah’a yalvarıp yakararak, kulluğa devam ederek, bu imtihanı sabır ve rıza ile geçirmeliyiz.

“Artık siz Beni anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin, Bana nankörlük etmeyin! Ey iman edenler, sabır ve namazla yardım dileyin! Şüphesiz Allah, sabredenlerin yanındadır.” (Bakara, 152-153)

Peki, başımıza gelen bu musibetler bizim için bir ceza mı yoksa mükâfat mı? Onu da şöyle anlayabiliriz;

Hz. Ali'ye (r.a.) sordular: “Başımıza gelen sıkıntılar, imtihan mıdır? Yoksa ceza mı?” Hz. Ali (r.a.): “Eğer bizi Allah'a yaklaştırıyorsa imtihandır. Uzaklaştırıyorsa cezadır.”

Biz de musibete karşı tavrımızı sorgulamalı ve bizi Allah’a yaklaştırıcı yollar edinmeliyiz.

Ama eğer gafillerden olursak vay halimize ki, bunu da Allah şöyle haber vermektedir:

“Celalim hakkı için, Senden önce bir takım ümmetlere elçiler gönderdik de onlar (dinlemeyince) yumuşayıp yalvarsınlar diye şiddetler ve zaruretlerle sıktık. Hiç olmazsa azabımız onlara geldiğinde yalvarsaydılar! Lakin kalpleri katılaştı, şeytan da yaptıkları amelleri onlara güzel gösterdi. Böylece, uyarıldıkları şeyi unuttular.” (Enam suresi, 42-43)

Her zaman ve her devirde uyarıcılar vardır. İster büyük ister küçük olsun her bir musibet bir uyarıcıdır. Allah bizleri bu uyarıyı dinleyip gereğini yapanlardan eylesin.