BU DÜNYA HEPİMİZİN
Allah’ın yarattığı her bir canlının bu dünyada yaşama hakkı vardır. Mademki Allah yaratıp dünyaya göndermiş, o halde onun da bu dünyada yaşama hakkı vardır. Her bir bitkinin, her bir hayvanın ve her bir insanın yaşama hakkı vardır. Bu hakkı hiç kimse gayr-ı meşru yollardan elinden alamaz. Bunun bir vebali vardır.
Bütün insanların da bu dünyada yaşama hakkı vardır. Ve bu yaşama hakkı diğer insanlarla eşittir. İster zengin olsun, ister fakir olsun. İster engelli olsun isterse sağlam olsun. Herkes bu konuda eşittir.
Allah’ın peygamberleri bu eşitliği ve adaleti sağlamak için gönderilmiştir. Tarihin ilk devirlerinden son devrine kadar hep adaletsizlik ve merhametsizliklerle mücadele etmişlerdir.
Gelinen noktada dinlerin tahrif edilmesi ve son dinin de hilafetten saltanata dönüştürülmesi, insanları hürriyet ve adaletle buluşturulmasından çok toprak ve zenginlik hırsının gözlere bürünmesi ile insanların dine karşı iştiyakları körelmiş ve yeni bazı yaşam tarzlarına yönelmişlerdir.
Bugün dünya üzerindeki komünizm, kapitalizim, liberalizim, laisizim gibi bütün izimler insanların kendine göre bir adalet anlayışı arayışıdır. Ama hepsi de insan ürünü olmalarından dolayı gerçek adalete ulaştıramadılar. Her biri bir kesimin elinde rant ve çıkar aracı oldu. Diğer kesimi sömürme aracına dönüştü. Haddi zatında dünyanın en güzel sistemi olsa bile kabiliyetsiz ve çıkarcı insanların elinde o da bir zulüm aracına dönüşür.
Geldiğimiz noktada nasıl bir milletin içinde her türlü insan, beraber yaşamak zorunda kalıyor ise, bu dünyada da her türlü insan ile beraber yaşamak zorundayız. Bu insanları herhangi bir farklılığından dolayı ötekileştirmeye hakkımız yoktur. Sadece topluma zarar veren yönleri olmamak şartı ile. Bunu da ancak meşru bir yönetim cezalandırabilir.
Bugün gelinen noktada artık batı medeniyetinin insanlara verebileceği bir şey kalmamıştır. İnsanların merhamete ve kardeşçe yaşamaya ihtiyacı vardır. Bu da ancak İslam’da mevcuttur. Müslümanların yapması gereken tek şey şu ki İslam’ın merhamet ve güzel ahlakını yaşayıp hayatları ile bunu insanlara göstermesidir. İnsanlara insanca yaşamanın ne demek olduğunu pratikte ortaya koymasıdır. Allah’ın insanlara gösterdiği sevgiyi, merhamet, hoşgörüyü onların da insanlara bunu sunmasıdır.
Bugün insanların en çok ihtiyaç duyduğu sevgidir, saygıdır, beraberce yaşama kültürüdür. Merhamettir. Güzel ahlaktır. Bunun da en güzeli ancak İslam’da ve Müslümanlarda vardır. Müslüman’ın yapması gereken bu güzel hasletleri ortaya çıkarıp etrafına yaymasıdır. Bunun dışında bir şey yapmaya gerek yoktur. Çünkü tıpkı bal arısının çiçekleri araması gibi kendindeki bu güzel hasletleri görenler hemen başına üşüşeceklerdir. Zaten din de güzel ahlak değil mi? İslam’ın amacı cehenneme çevrilen bu hayatı güzel ahlak ile cennete çevirmek değil mi? İnsanların insanca yaşamasını sağlamak değil mi? Bir tebessüm, yarım hurma, yoldaki taşı kaldırma, susayana su verme, hüsnü zanda bulunma, küsene gitme, açı doyurma, yetimin başını okşama, esire verme… Uzağa gitmeye gerek yok. Gücümüzün yetmeyeceğine kalkışmak yok. En yakından ve en basitten başlayarak dünyayı güzelleştirmeye başlayabiliriz.
Bu dünya bizim. Bizim için yaratılmış. Her bir canlının diğeri kadar bunda hakkı var. Her bir insan farklılığı ile bu dünyada yaşama hakkına sahip. Haddini aşmadan, kimseyi incitmeden dünyasını ihya edebilir.
Gelin bu dünyayı cennete çevirelim. Etrafımızdan başlayarak gücümüz nispetinde İslam’ın güzel ahlakını herkese gösterelim. Bu zifiri cahiliyet karanlığına güzel ahlak mumu yakalım.
Birkaç kendini bilmezin yaptıklarına takılmadan, bu güzel ahlakı herkese ulaştıralım. Çünkü bu zamanda herkesin ekmek kadar, su kadar ve hava kadar bu güzel ahlaka ihtiyacı var.
Bizim huzurumuz ve insanlığın huzuru buna bağlı. Ya hep beraber bu güzel ahlakın cennetini yaşarız ya da bu cahiller bu hayatı cehenneme çevirirler.