• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Hikmet, Allah`ın Hekim İsmi Celili`nin mahlukları üzerindeki bir tecellisi bir

yansımasıdır. Allah Ehkemül Hakimin`dir. Bütün sebep ve sonuçlarıyla eşyayı o yaratmış, görev ve vazifelerini O belirlemiş, O takdir etmiştir. Kâinatta ne varsa onun adıyla görev

yapmakta ve onun adını hamd ve teşbih etmektedir:

“Hiçbir şey yoktur ki Allah`ı hamd ve teşbih etmesin. Ancak, siz onların tesbihlerini anlayamazsınız.” (İsra, 44).

Canlı cansız tüm yaratıkların zikir ve teşbihlerini anlayamadığımız gibi, hadiselerin içyüzünü de anlayamıyoruz. Hastalık, musibet ve mağlubiyet gibi olayların ince sırlarını, hikmetlerini kavramak, çoğu zaman aklımızın takat sınırını aşar. Biz, daha çok bir yaratığın kendi varlığına ve hayatına bakan yüzü üzerinde dururuz. Elmaya faydalı, dikene faydasız deriz. Birincideki hikmeti rahatlıkla okuruz, ya da okuduk zannederiz, ama ikincinin yanına yaklaşamayız. Sağlık meyve, hastalık diken gibi gelir bize. Nefsimizin hoşuna giden her olay, tatlı bir meyve, hoşlanmadığı şeyler ise birer diken gibi karşılanır. Oysaki bazen o hoşlanmadığımız hadiselerden daha çok fayda görmekteyiz.

Sıhhatli insanın gaflet içinde yaşaması, hastanın ise durmadan Allah`ı zikretmesi ve O`ndan şifâ dilemesi, bunun en güzel misalidir.

Kur`an-ı Kerim`de kâfirlere ve zalimlere verilen dünyevi nimetlerin gerçekte onların azabını artırdığı haber verilir. Ne müthiş bir ibret ve hikmet tablosu! Aynı nimet, birini şükre götürürken diğerini küfre götürüyor.

Birisinin cennetteki derecesini yükseltir, diğerinin cehennemdeki azabını. Demek ki, nimetin yaratılış hikmeti içinde cennet de saklı, cehennem de. Eşyayı mahiyetiyle, hakikatiyle ve bütün görev ve gayeleriyle bilen ancak

Allah`tır. Mutlak hikmet sahibi sadece O`dur.

İmam Gazâli, şöyle der: “Kulun hikmetinin Allah`ın hikmetine nisbeti, onun Allah`ı tanımasının, Allah`ın kendi zatını tanımasına oranı gibidir.” Burada tefekkürün önemi çok daha iyi anlaşılıyor.

Her varlığı, Allah`ın bir eseri bilerek ondaki güzellikleri, faydaları, sanat inceliklerini düşünen insan, İlahi marifette dereceler kat eder.

Bu tefekkür, onu Rabbine yaklaştırır. Zira bu iş nefsî değildir; dünyevî ve şeytanî de değildir. Rızâya uygundur; uhrevidir, rahmanidir.

Allah, hiçbir şeyi başıboş yaratmamış, faydasız hiçbir icraatı yoktur. insan, yaptığı işlerde, ömür tüketmekten öte bir işe yaramayan faydasız işleri terkettiği ölçüde bu sırra mazhar olur.

Şu mahlukat âlemindeki ince sırlar, sonsuz hikmetler, ancak Allah`ın malumu.

İnsan ise bu hikmetlerden kendi çapında bir şeyler yakalamaya çalıştığı ölçüde bu sırra erer.

Allah, kendisini tesbih eden bütün mahlûkatını, özellikle bu görevi en güzel şekilde yerine getiren mü`min kullarını sever. Kendisine şirk koşan, nimetlerini küfranla karşılayan insanlardan da râzı olmaz. İnsan O`nun sevdiklerini sevmek ve O`nun buğz ettiklerine buğz etmekle bu sırdan nasiplenir.

İnsanın hikmet ehli olması, Rabbinin râzı olduğu bir kul olmasına bağlıdır. O`nu razı etmedikten sonra, O`nun yarattığı varlıkları incelemek ve bunların insanlara faydalarını

araştırıp ortaya çıkarmak, hikmet değil... Kur`an`daki sırları anlayan, fakat hayatına tatbik etmeyen bir insan düşünelim; bu insan âlimdir, ama hekim değildir. Kâinat kitabını Allah namına ve Allah`ın ismiyle okumayan ve ondan bu yönüyle faydalanmayan kimselerin hâli de bundan farklı değildir

Gazâli`ye göre: “Hikmet, varlıkların en yücesini, ilimlerin en faziletlisi ile bilmektir.”

Marifetullah yolunda yürüyen ve ilerleyen insanlar, ancak hikmetin bu manasından feyizlenebilir, nasiplene-bilirler. İlahi ahlakla ahlaklanma şerefinin, en ileri mertebelerine ererler.

Bu mana, başta peygamberlerde, sonra peygamber varisi olma şerefine ermiş büyük zâtlarda, yani salih amel işleyen müttaki ve mücahid âlimlerde, sonra derecelerine göre bütün mü`minlerde hükmünü icra eder.

Herkes imanı, ihlâsı, ilmi, tefekkürü ölçüsünde bu lütuftan feyizlenip nasiplenebilir.