İslam`da uğur diye bir şey var mı?
Toplumumuzda yaygın olan hurafelerden biri de eşyada uğur veya uğursuzluk arama düşüncesidir. Halk arasında hemen-hemen her konuda uğursuzluk düşüncesine konu olmuş pek çok inanç öğesi bulunmaktadır. Söz gelimi, baykuş ve karganın ötmesinde, köpek ulumasında, kara kedide, siyah köpekte, farede, yılanda, tenha ve ıssız yerlerde bulunduklarına inanılan, değişik suret ve şekillerde görünerek insanları yoldan saptırıp helak olmalarına sebep olan gul ve gulyabanide uğursuzluk vardır" düşüncesi çok yaygındır.
Yine Pazartesi çamaşır yıkamak iyi değildir. Salı uğursuz bir gündür. Gece aynaya bakmak uğursuzluk getirir veya cin çarpar. Gece dışarı çöp atılması, çocuk beşiğinin boş sallanması iyi değildir. Elbiseyi çıkarmadan insanın üzerinde bir yerini dikmek uğursuzluk getirir gibi... Düşünceler.
Her ne kadar bu tür inanç ve uygulamaların bazılarının pratik açıklamaları olsa dahi, prensip olarak Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin hadislerinde eşyada uğursuzluk görmek diye bir şeyin olmadığı, bizzat ifade edilmiştir.
Ne yazık ki, bugün etrafımıza baktığımızda hemen hemen her seviyede, ister eğitim görmüş olsun, ister olmasın, hatta belli bir kültür birikimine sahip olmuş entelektüellerde dahi pek çok insanın uğur ya da uğursuzluk inancına sahip olduğunu görmekteyiz. Pek çok popüler gazete, dergi dahi uğur veya fal köşesi ayırmakta, buna önem vermektedir.
Açıkça şunu belirtmek isteriz ki, dinimizin esasları evhama, hayalciliğe değil, gerçeklere akla ve hikmete dayanır. Onu her türlü tenkitten, hurafelerden kurtarabilmemiz için önce inancımızı her türlü akıl ve bilim dışı düşüncelerden kurtarmamız, arındırmamız gerekir. Bu da ancak onun öz kaynakları olan Kur`an ve Sünneti, iyice bilmek ve yaşamakla olur. Hz. Peygamberi tanıyarak, öğrenerek ve Onu örnek alarak olur.
Unutmayalım ki, hurafeyi besleyen en önemli faktörlerden birisi de cehalet ve bilgisizliktir. Daha çok inanç boşluğu ile bilgisizlikten kaynaklanan ve insanları Allah'tan başka güçleri kutsallaştırmaya götüren hurafeler, dini hayatı zayıflattığı gibi, ruh sağlığını da olumsuz yönde etkilemektedir. Buna müptela olan insanların çoğu, ruhi bunalım ve psikolojik sorunlar yaşamaktadır.
Ayrıca insanları bilimsel alanda geri kalmaya mahkûm etmektedir. Zira ilmi faaliyet, varlıkları akıl ve bilimin yöntemleriyle incelemeye, hangi sonuçların hangi sebeplere bağlı olduğunu belirlemeye dayanır. Hurafelere inananların ise, böyle bir yöneliş içine girmeleri neredeyse imkânsızdır. Onlar daha çok evham ve hayallerle yaşarlar.
Toplumsal hayatın şekillenmesinde çok önemli bir yeri olan dini bilinç, toplumsal hayatın yanlış şekillenmesini engelleyecek yegâne vasıtadır. Dinimizi öğrenmek için zaman ayırmak gibi bir hedefimiz ve gayemiz olmalıdır. İnsanın meşru olan istek ve arzularına ulaşması için hurafecilere değil, meşru ve mantıklı çarelere başvurmak gerektiği Kur`an tavsiyeleri arasındadır. Dinini sağlıklı bir şekilde öğrenmek her yaştan ve her cinsten insanın en önemli görevidir.
Hemen hemen tüm dinlerde mantıki tabanı olmayan, gerçek hayatla ilişkisi bulunmayan inanç ve uygulamaların izlerini görmek mümkündür. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bilgisizlik, yalnızlık, çaresizlik, zorda kalmışlık, korku, üzüntü, hastalık, sıkıntı ve felaketler insanları hurafelerin tuzağına itmiş, hurafecilere teslim etmiştir.
O halde, gelin dinimizi en güzel şekilde kaynağından öğrenelim. Çocuklarımızı küçük yaştan itibaren dinini doğru kaynaktan öğrenmeleri için ehliyetli ve güvenilir kişilere teslim edelim. Kafa karıştırıcı ve saptırıcı şeylerden hem kendimizi hem de ailemizi sakındırmaya çalışalım. Bu konuda halk arasında yaygın olarak söylenen bir sözü hatırlatmak isterim: "Yarım doktor insanı candan eder, yarım hoca da dinden (imandan) eder."