• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
Malum önümüzdeki gece; hicri 1433 Rebiulevel Ayının 12. Gecesi, peygamberimiz (s.a.v)`in veladet yıldönümüdür. Dolayısıyla bu aralar herkes kürsülerden, minberlerden, sütunlardan ve ekranlardan bundan bahsetmektedir. Kimileri, abartılı abartılı bunun önem ve faziletinden bahsederken, kimileri de “İslam`da peygamberi anmak diye bir şey yoktur” diyerek bunun bidat olduğunu söyleyip savuruyorlar. Ama kimileri de haklı olarak bunun ümmetin bir kez daha dirilişi ve uyanışı için, büyük bir fırsat olduğuna işaret ederek günümüzde her zamankinden daha fazla buna ihtiyaç duyulduğunu açıklıyorlar. 

Meseleye hikmet nazariyle bakılırsa, ilk iki görüşün de bir yanılma ve savrulma içinde olduğu apaşikârdır. Bizler, inşallah ne birincisi gibi hurafelere inanıp onu asli mecrasından çıkaracak gibi bir yanlışa sapar, ne de ikincisi gibi hurafecilerin inadına olarak peygamberi kültürden uzaklaşma gibi bir savrulmanın derekesine düşeriz. Bilakis o sevgililer sevgilisi Peygamberimizi her salâvat getirmekle anmaya ve her bir sünnetini ihya etmekle anlamaya çalışacağız.
Aslında biz Müslümanlar, her gün onlarca defa Peygamberimizi zaten anıyoruzdur. Her Ezanı şerifi okuyuşumuzda: “Eşhedu enne Muhammeden resulullah” derken ya zikrederek ya da dinleyerek Onu anmaktayız. Yine namazımızın bir rüknü olarak bilinen her Ettehiyyatu`yu okuyuşumuzda hakeza zorunlu olarak Onu zikretmekte ve anmaktayız. Öyle ki, bu, ibadetimizin olmazsa olmaz parçalarından bir parçası hükmünü almıştır. Hatta imanımızın ayrılmaz bir parçası ve İslam dairesine girişin ana kapısı olmuştur. Bunu söylemeden yani kelime-i şahadeti getirmeden=Allah`ın varlığına ve birliğine, Muhammed aleyhisselamın Onun kulu ve Resulü olduğuna şahadet getirmeyen bir insan, İslam dairesine giremez. Bunu nakzeden de otomatikman o dairenin dışına çıkar.

Evet, bizler, Peygamberimize getireceğimiz her bir salâvatla Onu anmış olacağımızdan gurur ve sürur duymaktayız. Ona getireceğimiz salâvatı şerife bizim zikri zebanımızdır. Onun sünnet-i seniyyesi, bizim hayatımızın kırmızı çizgileri ve yol haritasıdır.

O halde, bizim için bu kadar hayati öneme sahip olan Peygamberimizin veladetini anmak, hayatını, güzel ahlakını, sevgisini ve risalet mücadelesini anlatmak nasıl “haramdır, bidattir” denilebilir? Birileri neye dayanarak bunu söyleyebiliyorlar? Resulullahı ümmetin hayatından atmak, Müslümanları Ondan gafil ve habersiz bırakmak kimin işine gelir! Bunu yapanlar acaba ne yaptığının farkındalar mı? Bunlara bir sormak ve uyarmak gerekmez mi: Siz neye hizmet ediyorsunuz? Siz kimin hesabına ve kimin yararına çalışıyorsunuz?

Meydanlarda her gün cahili bayramlar kutlanırken, İslam`ın ahlak, adap ve ahkâmına aykırı olarak yığınlarca merasimler tertip edilirken, bu merasimlerde yeryüzü firavunları övülüp takdis edilirken, İslam`ın mukaddesat ve değerlerliye açıktan alay edilirken bunlardan hiçbirinin gıkı çıkmıyor. Ama birkaç Müslüman hurafelerden yalın bir şekilde Kâinatın Efendisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed aleyhisselamın veladet yıldönümü münasebetiyle kaybolmuş İslami değerleri yeniden ihya etmek ve Efendimiz aleyhissalatu vesselamı layıkıyla tanımak için nizami bir program yapınca, bir de bakıyorsun ki, bunların sesi yükseliyor, celale geliyorlar. “Vay efendim İslam`da mevlit diye bir şey yoktur. Bunlar bidattir” diye dedikodular yapmaya başlıyor ve Müslüman halkın saf duygularını bozmaya çalışıyorlar.

Aslında bunların hurafevi biçimde okutulan mevlit şekline bir itirazları gözükmüyor. Onu kendileri de bir zamanlar hem de seslerini kaynata kaynata çok okumuşlar, okutmuşlar ve parasını… da yemişler. Bunların asıl karşı oldukları şey, şuurlu Müslümanları, bunu hurafelerden sade ve düzenli bir şekilde icra ediyor olmasıdır. Rabbim bizi de onları da doğru olana yönlendirsin, doğruları doğruca işlemeyi ve arkasında durmayı nasip ve müyesser eylesin.

Mevlidin adet ve merasim biçiminde tertip edilmesi İslam`ın ilk asırlarında olmadığı doğrudur. Ama İslam`ın ana tabiatına aykırı olmadığından bütün ümmet sathında iyi bir adet olarak kabul görmüştür. Elbette buna sonradan yapılan eklemeler ve anma esnasında kutsal bir metin gibi okutulan kasideler hakkında tartışmalar yapılabilir. Hatta bu metinler hakkında mutlaka yapılması gereken bir takım tashih ve düzeltilmelerin olması gerektiği kanaatindeyim; ama aslını ve mantığını reddetmek büyük bir yanlışlıktır ve asla Müslümanların yararına değildir.