• DOLAR 34.494
  • EURO 36.431
  • ALTIN 2909.685
  • ...
SON DAKİKA
Geçmiş milletlerde olduğu gibi günümüzde de her milletin kendine has bir takım dini ve milli bayramları, kutsal günleri vardır. Bu günlere has olarak da kendilerince bir takım kutlama usulleri ve etkinlikleri vardır. Ancak Müslümanların dini olarak sadece iki bayramı var. Biri Ramazan Bayramı, diğeri de Kurban Bayramı`dır.

Peygamberimiz (s.a.v) hicret edip Medine`ye gelince, Medine halkının (Nevruz misali) bir takım günleri kutlayıp bayram yaptıklarını gördü. Bunun üzerine: “Bu yaptıklarınız nedir?” diye sordu. Medineliler: “Bunlar eskiden beri kutlaya geldiğimiz özel günlerimizdir; bu günlerde hep sevinir eğleniriz” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v): “Allah bunlara karşılık bunlardan daha hayırlı iki günü size vermiştir ki, bunlar Ramazan ve Kurban bayramı günleridir. Artık bundan sonra bu iki günde sevinip eğlenin” diye buyurdu. (Yusuf El Karadavi Fetavai Muessıra: c. 4. s. 97)
Elbette bunların dışında da (İslam`ın tabiatına ters düşmemek kaydıyla) Müslümanların da bir takım etkinlikleri ve kutlama usulleri vardır. Ama bunlar dini bayramlar değil, kültürel etkinliklerdir. Ancak bunların, hiçbir zaman dinden ayrı ve dine muhalif olamamaları gerekir. Zira din ile kültür, din ile medeniyet birbirinden ayrı olamaz ve düşünülemez. Bunlar, birbirine bağlı ve iç içe yaşadıkları müddetçe ancak korunabilir ve yaşanabilirler. Nitekim Hz Ömer döneminde Peygamberimiz (s.a.v)`in hicret olayı, Müslümanların takvim yılbaşısı olarak kabul edilmiş; ama hiçbir zaman bayram şeklinde kutlanmamıştır.
Bu bağlamda, Hz. İsa`nın doğum yıldönümü takvim olarak kabul edilen miladi yılbaşısı veya Noel baba bayramı, Hıristiyanlara has bir etkinliktir. Müslümanların uzaktan yakından bununla hiçbir alakası yoktur. Müslümanlar, bu gibi etkinliklere, İslam`ın tabiatına uyduğu nispette ancak katılabilirler.

Nitekim Peygamberimiz (s.a.v), Medine`ye teşrif buyurunca, oradaki Yahudilerin Aşure gününde oruç tuttuklarını gördü, bunun neyin orucu olduğunu sorunca Yahudiler: “bu bizim için anlamlı bir gündür. Bu günde Allah, Musa peygamberi ve İsrailoğullarını Firavun`un zulmünden kurtarmıştır. Musa aleyhisselam bu günde oruç tuttuğu için biz de tutuyoruz” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v): “benim için kardeşim Musa`nın kurtuluşunu anmak Yahudilerden daha evladır” dedi ve Müslümanlara da “onlara benzememek için Muharrem`in dokuzu-on veya on birinci günlerini oruç tutarak onlara muhalefet edin” diye buyurdu. (Tac: c. 2. s. 89–90)

Şu halde, Müslüman halklar veya Müslüman liderler, miladi yılbaşında Hz. İsa`nın zalim Roma imparatorluğuna karşı verdiği azimli mücadelesi ve tevhid düşüncesini dile getirdiği gibi, yeryüzünde huzur ve barışın temini için, günümüz mazlumlarına sahip çıkma ve haklarını savunma içerikli mesajlar yayınlayabilir ve bu yolla mazlum halklara desteklerini bildirebilirler. Ama o etkinliğin bir parçası olamazlar. Onun öncülüğünü yapan onu tertipleyen ise hiç olamazlar.
Hele hele Noel babanın portresini süslemek, çam ağaçlarını devirme ve hindi katliamı gibi hurafelerle hareket edemezler. Bunlar, muharraf Hıristiyanlığın bile kabul etmediği hurafeler ve bidatlerdir. Müslümanların süratle bundan kaçınması gerekir.

Dahası, Hz. İsa gibi büyük bir Peygamberin doğum yıldönümünü içkiyle, kumarla ve gece âlemiyle anmak, hem o yüce Peygambere büyük bir saygısızlık, hem de başlı başına ve tam anlamıyla bir rezalettir. Bundan daha beteri ise, Müslüman bir ülkede, bu melaneti işleyenlere özel mekânlar tahsis etmek, içe-içe kendinden geçmiş sarhoşları ve yolda kalmış ayyaşları evlerine kadar taşımak için ekipler kurmak, araç tahsis etmek gibi sözde hizmetler ise, rezaletin de ötesinde melanet ve vahşetin ta daniskasıdır. İslam beldelerinde bu melanetler işlenirken Müslüman halkların buna katılım göstermesi, esef verici olmaktan ziyade utanç vericidir.

Her şeyden önce, Hıristiyanlara ait olan miladi yılbaşısının kutlanacağı önümüzdeki günlerde Müslümanların Hıristiyanlara katılarak onlara benzeme gibi bir davranıştan süratle kaçınmaları gerekir. Yoksa onlara benzemiş olmakla Kur`an`ın çok ağır bir hükmü altına girmiş olurlar. Her zaman ve her şeyimizle Müslümanca yaşamak ve Müslüman olarak ayakları üzerinde durmak dileğiyle Allaha emanet olun.