Ailenin içinden düşman çıkarsa?
"Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir." (Teğabün, 14)
Bu ayete ilişkin olarak bir adam İbn Abbas'a (ra) sormuş, o da şu cevabı vermiştir: "Burada söz konusu edilenler Mekke'de Müslüman olmuş bazı kimselerdi. Bunlar, hicret edip Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin yanına gelmek istiyorlardı. Ancak eşleri ve evlatları onlara müsaade etmiyorlardı. Daha sonra peygamberimizin yanına geldiklerinde insanların dini anlayışlarının derinleştiğini, kendilerinin ise geri kaldıklarını görünce eşlerini ve evlatlarını cezalandırmak istediler. Bunun üzerine Allah (c.c), bu ayeti indirdi:
"Eğer affeder, hoş görür, bağışlarsanız muhakkak ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir."
Ayetin nüzul sebebi özel ise de hükmü umumidir. Anlamı küçük bir olaydan daha kapsamlı, daha geniş ve daha kuşatıcıdır. Çünkü ikinci ayette yer alan "Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihan konusudur" şeklindeki mal ve evlada yönelik bir uyarı vardır. Eşler ve evlatlara ilişkin yapılan bu uyarı insan hayatında derin bir etki bırakıyor. İnsanın duygusal yapısı ile hayat sahnesinde birbirine girmiş çok ince ve duyarlı ilişkilere dokunuyor.
Kuşkusuz eşler ve evlatlar insanı oyalayıp O'nu Allah yolunda bir takım fedakârlıklar yapmaktan alıkoyabilirler. Allah yolunda cihad eden bir mücahidin başına gelen musibetlerle karşılaşacak olursa eşlerine ve evlatlarına bir zarar gelebilir endişesiyle imanın gerektirdiği yükümlülüğü yerine getirmede isteksiz davranabilir. Bu endişe mümini görevlerini eksik yapmaya itebilir.
Bu itibarla, Allah yolunda cihada çıkmış bir mücahit birçok zararlarla karşılaşır. Hem kendisi hem de ailesi büyük zorluklarla karşılaşır. Kendi başına gelen zorluklara katlanabilir de eşinin ve çocuğunun uğradığı zorluklara katlanmayabilir. Bu yüzden onları güvencede tutmak, yer yurt temin etmek, mal mülk toplamak ve geçimlerini sağlamak için cimrileşir, korkaklaşır.
Böylece eş ve çocuklar onun düşmanı niteliğini kazanırlar. Çünkü onu iyilik yapmaktan alıkoymuş olurlar. İnsan olarak varoluşunun en üstün hedefini gerçekleştirmesine engel olmuş olurlar. Öte yandan ondan dolayı başlarına bir şey gelebilir endişesiyle bizzat eş ve çocuklar onun yoluna dikilip görevini yapmasına engel olabilirler. Veya eş ve çocuklar onun izlediği yolun dışında bir yol tutmuş olabilirler, bu durumda o da eş ve çocukları ile Allah için her şeyden soyutlanma arasında bir tercih yapmada zorlanabilir.
İşte bunlar birbirinden farklı dereceleri bulunan düşmanlığın görünümleridir. Mü'minin hayatında bu tür görünümlere her zaman rastlamak mümkündür. Bu yüzden, mü'minlerin kalplerinde sürekli bir uyanıklık bulunmalı, bu duygulara kapılmaması ve bu etkenlerin etkisinde kalmaması için bu girift ve karmaşık durum bizzat onların Allah tarafından uyarılmalarını gerektirmiştir. O yüzden bu uyarı değişik bir ifadeyle bir daha tekrarlanıyor. Ayette geçen "fitne" kelimesi iki anlama gelir:
Birincisi: Allah'u Teâla, sizi mal ve evlat konusunda sınıyor, şu halde uyanık olun, sakının, sınavda başarılı olabilmeniz için sürekli hazırlıklı olun ve Allah için zorluklara katlanın. Tıpkı bir kuyumcunun saf altını katma maddelerden ayırmak için onu ateşte erittiği gibi.
İkincisi: Şu mallar ve evlatlar sizin için baştan çıkarıcı, çekici şeylerdir. Bu çekicilikleri ile sizi Allah'a karşı gelmeye, O'na isyan etmeye sürükleyebilirler. O halde onların çekiciliğinden sakınınız. Sizi sürükleyip yanlışa götürmesinler, Allah'tan uzaklaştırmasınlar.