Zalimin barış ve adalet anlayışı:
Edebiyatta teşhis ve intak diye bir sanat vardır. Çoğunlukla usta sanatçılar, iyi veya kötü bir insanın karakterini anlatmak istediklerinde bu sanatı kullanarak onu bir hayvan veya bitki şahsında konuşturup kişileştirerek meramını anlatmaya çalışıyorlar. Biz de bu haftaki yazımıza mesneviden bu türden bir hikâye ile başlamak istiyoruz.
Deniliyor ki; günün birinde bir aslan, bir kurt ve bir de tilki bir araya gelir, ava giderken kolektif şekilde çalışmak üzere bir anlaşma yaparlar. Söz konusu anlaşmaya göre, birlikte avlayıp getirdiklerini adaletli bir şekilde paylaştıktan sonra herkes kendi payını yer.
İşte bu şekilde bir gün ava giderler ve yoğun bir çalışma neticesinde büyük bir ceylan, bir dağ keçisi ve bir de tavşan yakalarlar ve kaldıkları mağaranın önüne kadar getirip dizerler. Sıra paylaşmaya gelince: aslan ağabey diyor ki: “haydi şu hasılatımızı pay edin de her kes kendi hakkını yesin; ama adalet edin, zülüm ederseniz cezanızı çekersiniz.” Kurt tilkiye bakıyor, tilki kurda. Nihayet tilki: “ne bakıyorsun? Siz büyükler hazır dururken bu işe karışmam saygısızlık olur. Madem aslan ağabey yapmıyorsa bu işi sen yaparsın” deyip işi kurda ihale der.
Kurt da düşünür taşınır ve nihayet: “şu büyük ceylan aslan ağabeye göredir onun olsun, şu keçi de tam bana göre o da benim olsun, tavşan da tilki kardeşin olsun” diye bir karar verir. Bu işte çok yorulan aslan ağabey birden kükrer ve: “hey zalim! Adaletin bu mudur?” deyip kurdun suratına şiddetli bir pençe atar ve tilkiye döner: “o zülüm yaptı ve cezasını da gördü. Şimdi sıra sende, dilerim onun gibi zulüm yapmayasın!” der. Tabi ki, bu ara kurt can çekişerek yerde kuyruk sallıyordu.
Bu defa tilki düşünmeye başlar. Aslında kurdun yaptığı fena bir karar değildi, ama aslanın kafasındaki adalet anlayışı nedir? O nasıl bir adalet istiyor. Bir süre düşünür ve kararı açıklar: “aslında bu işte bizim pek emeğimiz geçmedi, ne varsa zaten aslan ağabeyin erkekliğidir. Ama ben şunu düşünüyorum; aslan ağabey şimdi çok yorgun ve acıkmış şimdi hemen şu ceylanı yesin, akşam paşiv vaktinde de keçiyi yesin, tavşan da onun sabah kahvaltısı olsun.” der.
Bunu duyan aslan, son derece sevinir ve gider tilkinin yanına sırtını sıvazlayarak: “maşallah maşallah bu güzel anlayışı bu adaleti nerden öğrendin” der. Tilki: “kurdun şu yerde kuyruk sallayışından öğrendim” diye cevap verir. Kurt: "mademki, sen böyle güzel anlayış sahibisin hangisinden istersen ondan yiye bilirsin” deyince tilki sevincinden yerde bir iki takla attıktan sonra doğrulur ve yine düşünmeye dalar. Aslan: "hayırdır tilki kardeş sizi üzecek bir şey mi söyledim yoksa?” tilki: "hayır, ama düşünüyorum ve diyorum iyi ki, bu paylaşma işi ilkin benden başlamadı, yoksa benim de kuyruğum yerde sallanabilirdi.”
İşte aslan ruhlu zorba insanların adalet anlayışı ile tilki ruhlu siyasilerin alçak yalakalığı ve paylaşım mantığı! Biri payın tamamını almak, diğeri de en yağlısından yemek için hukukun da kendi mantıklarınca işlenmesini ve şekil almasını isterler. Netice hep kendi lehlerine ve istedikleri gibi olunca ancak kabul edebileceklerini söylüyorlar. Kurt kafalı saflar, hırslı ve favori hareket edenler ise, çenesi dağılmış, ağzının payını almış vaziyette susturulmuş olacaklar.
Bu mantığı, büyükten küçüğe, küçükten büyüğe de uyguladığımız zaman karşımıza çıkacak tablo aynıdır. Herkes kendi arzu ve mantığına göre bir kılıf bulmakta, istediği tabire istediği manalar yükleyerek içini doldurmaya çalışmaktadır.
Zulüm ve zorbalığın hâkim olduğu bir dünyada her şey zalim ve zinde ellerin arzularına göre hüküm aldığı gibi, kavramların içi de onların istediği şekilde doldurulur. Sözde demokrasi ve insan hakları adına İstediklerini sanık sandalyesine oturtup mahkûm ettikleri gibi, istediği devletleri veya milletleri terörist ilan edebilirler. Yine bu mantığın sahipleri istediği zaman insanlık düşmanı Siyonist eşkıya devletini bile iyimser ve yardım sever gösterebildiği gibi, sırf emellerine hizmet ettiği için zalim kral ve diktatörleri de adaletli ve kurtarıcı gösterebilirler.
Ama şimdi nafile artık işler eskisi gibi istenilen rayında gitmiyor. Dijital dünyada artık ne çirkin işbirlikleri gizlenebiliyor, ne de iğrenç yüzleri maskelenebiliyor. Bilinçlenen halklar ve bu halkları yönlendirenler de artık kurt saflığına gelmiyor ve işbirlikçiliğe yanaşmıyorlar. Ne çirkin ortaklığı kabul ediyorlar, ne de fasit mantığı…
Anlaşılan ve açıkça görünen o dur ki, tüm orta doğu ülkelerinde mazlumların can damarından beslenen ve semiren dev zalimlerin de kuklalarının da işi zordur. İnşaallahu Teâlâ önce kuklalar çökecek. Ki, seri halde çöküyorlar; ardından da aktörler birer birer çökeceklerdir. Gelecekte zaferin mü`minlerin olması dileğiyle Allah`a emanet olun.