Diyanet, meşihat makamını mı temsil ediyor?
Büyük bir başarıyla ve şanlı bir halk desteğiyle atlatılan darbe teşebbüsünün ardından devlette köklü bir takım değişimlere gidildiği görülüyor. Darbeleri veya darbe kalkışmalarını temelden önlemek için başta orduda temel değişiklikler yapılıyor. Askeri okulların kapatılması, kuvvet komutanlıklarının doğrudan cumhurbaşkanılığına bağlanması ve jandarma genel komutanlığının içişleri bakanlığına bağlanmasıyla genelkurmayın gücü paramparça edildi.
Aynı şekilde MİT Müsteşarlığının da doğrudan cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla Cunhurbaşkanı`nın eli tam anlamıyla güçlenmiş oldu ve fiili olarak başkomutanlık görevini devraldı. Daha doğrusu anayasal olduğu halde bugüne kadar bir türlü pratiğe geçmeyen bir şey sühuletle fiili duruma getirilmiş oldu. Zaten olması gereken ve yakışan da buydu. İşin başında sen olacaksın, emir-komuta ise başkasının elinde olacak! Bunun akli ve mantıki hiçbir izahı yoktur.
Askeri ve istihbari alanlarda bu gibi değişikliklere gidilirken sivil ve idari otoriteyi sağlamlaştırma alanlarında da atılması gereken ve beklenen daha birçok adım var. Nitekim Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez de: “Yeniden yapılanma kapsamında Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Müsteşarlığı`nın Cumhurbaşkanlığı`na bağlanması sürecinde, Diyanet İşleri Başkanlığı da Cumhurbaşkanlığı`na bağlanmalı” deyip bu yöndekihaklı haklı talebini dile getirmiştir.
Aslında diyanet işleri başkanlığında ivedilikle çok ciddi değişikliklere ihtiyaç vardır. Bu anlamda Onun Cuhurbaşkanlığına bağlanması bir onure etmek değil, derhal teslim edilmesi gereken bir haktır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında genelkurmay başkanlığı ile diyanet işleri başkanlığı aynı günde (3 Mart 1924 tarihinde) ve aynı amaçla kurulmuştur.
Ancak birincisine (genelkurmsy başkanlığına) fazladan haklar tanınırken, ikincisi ihmal edilmiş, zayıf bırakılmıştır. Oysaki bu iki cenah eşit ve dengeli oşmalıydı. Birbirini firenleyen ve destekliyor halde olmalıydı. Çünkü üstad bediüzzamanın dediği gibi, güç ilimden yoksun kalınca zulmeder, ilim de güçsüz kalınca mazlum olur, savunmasız kalır.
Şu an (Erdoğan döneminde) Diyanet İşleri Başkanlığı bir az destek görünce fiili olarak meşihat görevini görmektedir. Osmanlı döneminde meşihat makamı ne iş görüyor idiyse diyanet de şu an fiili olarak –kıt imkânlara rağmen- aynı işi görmektedir. Osmanlılarda devletin bekası için Hiçbir zaman meşihat ile saltanat birbirinden ayrı ve rakip görülmemiştir. Bilakis iki kanatla ancak uçabilen kuş misali askeri cenah ile dini cenah birbirlerinin lazım ve melzumu gibi birlikte iş görmüştür.
Bütün bunların akabinde veya İleriki günlerde, içişleri, milli eğitim ve yerel yönetimler gibi alanlarında da bir takım değişikliklere gidilmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu gibi adımların atılmasında hem devletin, hem de milletin yararı vardır. Hatta bazı alanlarda zorunlu hale gelmiştir. Zira kurulduğu günden bu yana devlet yapılanması, ne kadar revizyon geçirmişse hep dış müdahalelerle ve askerin eliyle olmuştur. İlk olarak sivil bir iradeyle kronik bazı alanlara neşter atılıyor. İnşallah hayırlı sonuçlara vesile olur.
Hükumet bu aralar yakaladığı bu lehte olan havayı fırsat bilerek devlet içinde çöreklenmiş olan hain prazitleri bertaraf etmeli, bağırsaklarını temizlemeli ve emin kadrolarla yeniden yapılanmalıdır. Hatta halk daha meydanlardayken elini çabuk tutmalı ve işini bitirmelidir. Sanırım Sayın erdoğanın halkı hala meydanlarda tutmaya çalışmasının bir nedeni de bu olsa gerek.
Din şurasının yapıldığı bu günlerde özellikle milli eğitim müfredatında köklü değişimlerin yapılması bir zarurettir. Okullarda din dersi kapsamında kuranı kerimden öğretilen fatihai şerif, dualar ve kısa sureler, Latin harflerle öğretilmektedir. Bunun sakat olduğu açıktır ve belki bir zarurete binaen musaede edilmiştir. Halen böyle devam edeilmesi krsinlikle doğru değildir.
Bu bağlamda, yetkililere şunu tavsiye ediyoruz; fırsat doğmuşken en azından bu derslerin Arapça Harfleriyle öğretilmesi ve her kesin kitabımız olan kuran`ı Kerim`i öğrenmesinin zorunlu hale getirilmesi gerektiğine inanıyor ve... Bekliyoruz. İyi bir gelecek için millet olarak hep birlikte iyi adımlar atmaya...