• DOLAR 34.597
  • EURO 36.574
  • ALTIN 2930.651
  • ...
SON DAKİKA

Davet yolunda en temel esas, amelle birlikte Allah`ın yüce yardımına ve tevfikine sığınmaktır. Kul kendisine düşen vazifesini bihakkın yerine getirdikten ve beşeri istidadını kullandıktan sonra ancak ilahi yardımı ve tevfiki bekleyebilir. Yoksa Allah`ın kendisine yüklediği vazifeyi yine ona gördürmek gibi bir şey olur ki, ilahi makama saygısızlık olur.

Ne zaman ki kul, beşeri yetilerini kullanmaktan engellenir, yapacağı bir şey kalmaz ve ahvali Rabbine arz ederse. İşte o zaman, rabbinin kesin yardımını arkasında hazır bulur. Nitekim Nuh aleyhisselam, kendisine düşen vazifenin tüm icaplarını yerine getirdikten ve beşeri gücünü kullandıktan sonra Rabbine yönelip: “Ya Rab! Ben mağlup oldum. Benim takatim kalmadı, artık sen yardımını gönder” deyince Allah`ın yardımını hemen yanında bulmuştu:

Şu halde zulme ve tuğyana karşı kıyam eden davetçi gruplar, hiçbir zaman bu noktayı gözden uzak tutmamalı, Allah`ın yardımını uzak görmemelidirler. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, cahiliyeye karşı kıyam etmiş bir iman taifesi, göstereceği sabır ve azimle koca kâinat kuvvetlerini kendi yardımına koşturabilirler. Bunun mutlaka peygamberlere verilen mucizeler şeklinde tezahür etmesi şart değildir. Zaten mucizeler hak ehline gönderilen bir yardım elinin tecellisinden başka bir şey değildir.    

Evet, hakkın müdafaası uğruna yola çıkan bir hareket, indiği meydanı terk etmeden Allah`ın gücüne dayanmalı, Allah`ın emri gelinceye kadar sabretmeli ve direnmeye devam etmelidir. Ve bilmelidir ki, Allah`ın gücünü aciz bırakacak hiçbir güç yoktur. O, hiçbir zaman kendi dostlarını düşmanlarının eline terk etmek istemez. Sadece imtihan gereği bir müddet dener; onlar bu devreyi aştıkları ve imtihanı başardıkları zaman, ilahi irade de yapacağını yapar. Ve onlarla yeryüzünde dilediği hareketi tahakkuk ettirebilir ve inanılmaz harikaları yaratabilir.

Şurası muhakkaktır ki, cahiliye hükmüne karşı Allah`ın hükmüyle kıyam eden bir hareket, Allah`ın dinine bağlı kaldığı ve ihlâsına halel getirmediği müddetçe sahipsiz değildir. Bu Allah`ın ezeli vaadidir. Allah`tan daha güzel vaadini yerine getiren kim vardır? O, kuluna iki güzel şeyden -şahadet ve ya zaferden- birini mutlaka ihsan edecektir. Hatta bu uğurda kullarına vereceği şehitlik mertebesi, onlar için tüm dünyevi mertebelerden daha üstündür. O halde mümin için kaybedilecek bir şey yoktur. O dünyevi olarak mağlup olsa da başarıya ulaşanın ta kendisidir.

Cahiliye güçlerinin karşısına çıkan tevhit erleri, hiçbir zaman kendi güçlerini onların gücüyle mukayese etmemeleri gerekir. Hakikatte müminlerle kâfirlerin gücü denk değildir. Çünkü cahiliye erbabı sadece kendi maddi gücüne dayanmakta, Müminler ise Allah`a dayanmakta ve ona istinat etmektedirler.

Ancak yukarda da belirttiğimiz gibi müminler kendini ispatlamak zorundalar. Bazen imtihan uzar, zorluklar çekilmez, dayanılmaz hale gelebilir. Bunun yüce Allah`ın bir hikmetine binaen olduğu bilinmeli ve sabırla beklenmelidir. Nitekim Nuh aleyhisselam, kavmi ile dokuz yüz elli yıllık bir mücadele neticesinde ancak bunu hak edebilmişti. Nihayet Allah`ın takdir ettiği zaman gelince her şey oluvermişti. Ve bu dokuz yüz elli yıllığın mahsulü olan bir azınlık, bütün o imansız yığınlara tercih edilmişti. Yüce kudret sahibi, kâinat kuvvetlerinden birini (suyu) devreye koyarak beyinsizler güruhunu kökten yok etmiş ve yeryüzünün mirasını bu azınlığın eline verilmişti.    

Üstad Seyyid kutub`un dediği gibi, mucizeler devri kapanmış değildir. İçinde yaşadığımız kâinatta, her an mucizeler cereyan etmektedir. Yeter ki, Allah`ın engin meşieti ve hudutsuz kudreti bunu istesin. Şu var ki, Allah`u Teâlâ her an mucizelerin şeklini değiştirmekte ve o devirde yaşayan insanların karakterlerine uygun şekilde tecelli ettirmektedir. Bazı kafalar bunu kavrayamazlar ve kabule de yanaşmazlar. Ama Allah`a tevekkülü tam olan gönüller, her an Allah`ın değişmeyen cari kanunlarını görmekte ve onun mucizelerini temaşa etmektedirler.                   

Şu halde, Allah yolunda mücadelede kulun görevi, kendi üzerine düşeni yerine getirmesidir. Kul bu uğurda tüm beşeri yetilerini kullandıktan sonra, tam bir tevekkül ile akıbeti Allah`a havale etmeli ve umutla beklemelidir. Hiçbir zaman umudunu yitirmemeli ve tek kuvvet kaynağı olan Allah`a sığınmalıdır. Allah`ın peygamberi Nuh aleyhisselam gibi, ondan medet dilemeli ve ona iltica etmelidir. Kulun Allah`ın yardımını beklemesi de bir ibadettir. Ve kul, bu yardımı bekleye dururken dahi sevaba ve mükâfata nail olmaktadır.