• DOLAR 34.449
  • EURO 36.616
  • ALTIN 2929.464
  • ...

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel nasihatle davet et, onlarla en güzel yol neyse onunla mücadele et.” (Nahl, 125)

“Allah`tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” (Ali İmran, 159)

Bu ayeti kerimeler, muhatapları kim olursa Müslümanların davet üslubunu belirler. Bırakın hatalı Müslümanlara veya cehaletinden dolayı bazı kötü davranışlarında bulunanlara nasıl bir üslup kullanılmasını; en azılı Tağut ve kâfirlerden biri olan Firavun`a tebliğ için gönderilen Hz. Musa ve Hz. Harun`a, üsluplarının nasıl olması gerektiğini şöyle belirlemiştir:

“ikiniz de Firavun`a gidin. Çünkü o, tuğyan etti/azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki aklını başına alır veya korkar.” (Taha, 43-44)

Şu halde muhatabımız kim olursa olsun ona, davamızı, ilkelerimizi sunarken, Kur`an`ın emrettiği güzel üslupla hitap etmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Özellikle, bizden yaşlı akrabalarımıza, hele ana babamıza karşı daha hassas, daha tatlı ve yumuşak üsluplu, daha sevgi dolu ve saygılı olmalıyız. Bu nezaketimizi muhatabımızın anlayacağı şekilde, kelimelerimizi özenle seçerek kullanmalıyız.

Unutmayalım ki, Allah`a açıkça düşman olan bilinçli İslâm düşmanları hariç; ana babalar, hatta yakın akrabalar, insanın doğal müttefikleridir, yardımcıları ve dostlarıdır. Bu hususla alakalı hidayet rehberimiz olan Kur`an-ı Kerim`de şöyle buyrulur, “Sen kötülüğü en güzel yol neyse onunla def et. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, seninle sanki en yakın bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 34)

Ne var ki, bazı genç kardeşlerimiz, ayeti kerimedeki ifadenin tam tersini yaparak aralarında dostluk bulunan kimseleri düşman etmek için kötülüğü güzel olmayan bir tavırla önlemeye çalışırlar. Çoğunlukla bunu samimiyetlerinden yaparlar. Hele eğer olaya nefis de karışmışsa, iş inada biner, hayra giden yol, -iyi niyetle de söylenmiş olsa- yanlış üslûptan dolayı tıkanmış olur.

Eğer ailelerimizin hayra doğru değişimleri, dalalette iseler hidayetleri isteniyorsa, tedricilik, zamana yayılmış uzun ve samimi diyalogla sürdürmeliyiz. Tatlı dil ve saygı dolu üslûp esas alınarak psikolojik gerginlik oluşturmaktan şiddetle kaçınmalıyız. Fikirlerin uygunsuz şekilde ve kırıcı ifade tarzıyla sunulması, çoğu zaman, kaş yapayım derken göz çıkarma gibi bir sonuç yaratabilir.

Çoğu ana baba, yaşlarını ve tecrübelerini fazla önemsediklerinden, kendi çocuklarının didaktik, vaaza veya derse benzeyen hitapla kendilerine direkt yolla hatalarını söylemelerini hoş karşılamaz, hatta nefis meselesi yapar, ters karşılık verebilirler. Bu gibi psikolojik çatışmaları aşmadan tebliğ ve dâvet, fayda yerine çoğu zaman zararla sonuçlanır. Muhatabın, ıslah yerine daha büyük ifsadına sebep olunarak, vebalden kurtulayım derken daha büyük günaha girmiş olunabilir.

Kur`an, bir baba ile evlat arasındaki ilişkiler konusunda din/dava farkı ile Hz. Nuh`un oğlunu “kendi ehlinden saymaması” gerektiğini ifade eder (Hûd, 44, 45). Ama bir oğul olan Hz. İbrahim`in, putperest babasıyla ilişkileri, daha farklı gündeme gelir. Yani, hidayeti beklenmeyen kâfir bir evlat, gerektiğinde babası tarafından evlatlıktan reddedilip ehlinden sayılmaması istenirken; Müslüman bir evladın müşrik olsa bile bir babaya karşı münasebeti çok yumuşak ve nazik olmalıdır.

Günümüzde geleneksel anlayışı sorgulama sürecine giren Müslüman gençlerin fevri davranışlarından belki ilk nasiplerini aileleri alırlar. Kur`an`la tanışan, müşrik-mümin kavramlarının ne anlama geldiğini öğrenen, ama henüz yeterli birikimi olmadığından Kuran`a bütüncül yaklaşamayan gençler, aileleriyle girdikleri tevhidi mücadelede çok kırıcı ve tedricilikten uzak bir söylem geliştirdiklerinden sorun yaşamaktadırlar.

Bir zamanlar bazı genç kardeşlere, İhsan Süreya Sırma hocanın “Mekke dönemi ve işkence” adlı eserini tavsiye etmiştim. Ancak bir müddet sonra bu gençlerin aileleriyle sorun yaşamaya başladıklarını gördüm. Bunu biraz kurcaladığımda baktım ki bunla kendi ana-balarını Mekke müşrikleri gibi görmeye başlamışlar. Bunun üzerine uyardım ve meselenin aslını izah ettiğimde de arkadaşlar ondan kurtuldular.

Sonuç olarak Müslüman kişi, İbrahim`i üslubu gözeterek en az çevresiyle ilgilendiği kadar ailesiyle de ilgilenmesi ve diyalog içinde olması gerekir. Yoksa aileyle bütün ilişkiler koparılır, olması gereken sıla-i rahmin, muhabbetin, sevgi ve saygının yerini adavet, kin ve nefret alır. Allah`ım! Bizi ve tüm kardeşlerimizi muhafaza eyle. Âmin.