• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İslam kadar ilme önem veren başka hiçbir din yoktur. Kuran`ı Kerim`de sadece ilim kelimesi yüzbeş defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı sekiz yüzellidokuzu bulur. Ayrıca “akıl, fikir, zikir” gibi kelimeler Kur`an`ı Kerim`de çok zikredilir.

İslam`a göre ilim ve hikmet, müminin kaybolmuş malıdır; mümin, yerine ve söyleyene bakmaksızın onu nerede bulursa alır. İlim, hikmetin ve her iyiliğin başı, mutluluğun kaynağıdır. Cehalet ise, her fenalığın, hatta küfür ve şirkin de başıdır. Küfrün ne demek olduğunu bilen bir kimse küfürden korunur. şirkin ne demek olduğunu bilen kimse, başkalarını Allah`a ortak koşmaz, Allah`tan başkasına ibadet etmez. Bunun içindir ki Kuran`ı Kerim`de şöyle buyrulur: “Sakın ha cahillerden olma” (Enam: 35)

Gerçek manada ancak alimlerin allahtan korktuğu hakkında şöyle buyrulur: “Kulları içerisinde Allah`tan ancak âlimler korkar.” (Fâtır: 28)

Kuran`da ilmin her çeşidi övülmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı açıkça belirtilmiştir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9)

İslam ilmin, âlimin ve ilim talibinin, yolcusunun değerini yüceltmiştir: “Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir.” (Mücadele: 15)

Bu anlamda peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de hadisi şeriflerinde şöyle buyururlar: “İlim tahsil etmek maksadıyla bir yola giden kimseye Allah`u Teâlâ Cennete götürecek bir yolu ona kolaylaştırır. Melekler, ilim talebesine karşı memnuniyetleri ve tevâzûleri sebebiyle kanatlarını yere sererler. Göklerde ve yerde olan her şey, hatta su içindeki balıklar, âlim için Allah`tan rahmet diler. Âlimin, abit kimseye üstünlüğü, on dördündeki ayın, görünen diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. (Ebû Davud)

“Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne altın ne de gümüş geride bırakmışlar, onlar miras olarak sadece ilmi bırakmışlardır. Kim onlardan ilmi almışsa (o mirasdan) çok büyük ve değerli bir pay almıştır.” (Ebu Davud)

“Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yurdundan) sefere çıkarsa geri dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmiz)

“Alimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleridir. Onlar benim ve diğer peygamberlerin vârisleridirler.” (Keşfü`l Hafâ, H. No: 1751)

İlim öğrenmenin maksadı, Allah`ın rızasını kazanmak ve onunla amel etmek olmalıdır. Bu maksadın dışında öğrenilen ilmin bir faydası yoktur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, dualarında bakınız nasın bir ilim talep etmiştir; “Allah`ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır. Allahım; faydasız ilimden sana sığınırım.” (Tirmizi)

Yukarıda görüldüğü gibi, dünya ve ahiret saadetinin anahtarı ilimdir. İlim güzel hasletlerin, faziletlerin en büyüğüdür. İlim amelle bütünleşince en güzel cevherleri doğurur. İlmin meyvesi ameldir. Amelsiz alim, meyvesi olmayan ağaç gibidir. İslam`da ilim, dinle özdeştir. Dinle ilim, hiçbir zaman birbirinden ayrılmayan iki ana öğe gibidirler. Biri olmayınca diğeri yalnız başına hedefe ulaştırmaz.

Dünya, ahiretin tarlası ve Allah`a giden yolun başlangıcıdır. Dünya düzenini ayakta tutmak için bildirilen bir takım düsturlar vardır. İşte bu dünyada insanların ekonomik, sosyal, dini ve dünyevi bütün durumlarını düzenleyici ve insanları birleştirici kuvvet sadece ilim yoluyla kazanılır. İlmin olmadığı yerde buhran vardır, anarşi vardır, yoksulluk ve kavga vardır.

Nefisleri azgınlıktan, helâk edici ahlaksızlıklardan temizlemek ancak ilimle olur. İlim insanları aydınlatarak güzel ahlâka kavuşturur ve ahiret yolunun aydınlanmasını öğretir. İlim, Allahü Teâlâ`nın kemâl sıfatıdır. Peygamberlerin ve meleklerin şerefi ilimden gelmektedir. Allah`ın huzuruna ilimle gidilir. Tek kelimyle İlim, faziletin ta kendisidir.

Âlimin ilk görevi, onunla amel etmek yani kendi hayatında bizzat yaşamaktır. İkinci görevi ise, onu başkalarına, bilmeyen kalabalıklara aktarmaktır. Yani peygamberler nasıl tebliğ etmişlerse o şekilde tebliğ etmektir: “Rabbinden sana indirileni insanlara bildir. Eğer bunu yapmazsan risalet görevini yarine getirmiş olamazsın.” (Maide: 67)