• DOLAR 34.585
  • EURO 36.435
  • ALTIN 2941.476
  • ...

Her şeyin  bir takım kaideleri ve mantığı olduğu gibi duanın da bir takım kaideleri ve mantığı vardır. Duanın muhteviyatı, Allah`tan istenen meseleyle ilgili olmalıdır. Mesela yemek duası ayrıdır yolculuğa çıkıldığında yapılacak dua ayrıdır... Birçok konuda Peygamber (s.a.s.)`den nakledilmiş dualar mevcuttur. Kur`an-ı Kerim`de geçmiş peygamberlerin duaları zikredilir. Dua bu me`sur dualarla yapılabileceği gibi, kişinin kendi gönlünden kopanın anlatımı da olabilir. Ancak me`sur dualarla dua etmek hem sünnet, hem de daha güzeldir.

Dua eden kişi gönülden etmeli, duasında iyi şeyleri isteyerek kendisi de o doğrultuda çaba sarfetmelidir. Kişi duasında samimiyetini tavırlarıyla da ortaya koymalıdır. Mesela duasında Allah`ın emirlerine itaat eden samimi bir Müslüman olmayı ifade ediyorsa, hareketleriyle de böyle bir Müslüman olma çabası içerisinde olmalıdır. Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Biliniz ki, Allahu Teâlâ, kendisinden gafil bir kalbin duasını kabul etmez.” (Tirmizi)

Şüphesiz ki, Allah insanın kalbinden geçenleri ve ihtiyaçlarını bilir. Ancak dil ile dua etmenin insanın kendisinin eğitilmesi konusunda etkisi vardır. Ayrıca dua Allah`ın bir emrinin yerine getirilmesidir, bir ibadettir. Kur`an`ı Kerim`de Allah`u Teâlâ peygamberlerinin dualarını bize haber verirken kendisine nasıl dua edileceğinin dersini verir. Müminler önce bu dualara bakmak ve böyle dualarla Allah`ı zikretmek durumundadırlar. Gerçekten bilmediğimizi ve en güzelini öğreten Allah`tır.

“... Ey rabbimiz unutur veya hata edersek bizi sorumlu tutma... “ (Bakara: 286)

Eyüp Aleyhisselâm, “Ya Rabb, gerçekten benim başıma bela geldi. Halbuki sen merhametlilerin merhametlisisin.” (Enbiya: 83); Zekeriya aleyhisselam, “Rabbim, beni yalnız bırakma...” (Enbiya: 89); Âdem aleyhisselam, “Ey Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (A`raf: 23) Yusuf aleyhisselam, “Beni müslüman olarak öldür ve beni salih kullarına kat...” (Yusuf: 101); Yunus aleyhisselam, “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Ben zalimlerden idim.” Diyerek dua etmişlerdir.

İmam Ahmed b. Hanbel`in Ebû Said el-Hudrî`den rivâyet ettiği bir hadisi şerifte: “Duanın karşılıksız kalmayacağı, bilâkis üç şeyden birinin mutlaka meydana geleceği; ya kabul ya âhirete bırakma yahut eda edilen dua oranında günahın affedileceği” beyan buyurulmuştur.

„Ümmetimden yetmiş bin kişi sorgusuz sualsiz Cennet`e girecektir. Bunlar, rukye talep etmeyen, dağlayarak tedavi yapmayan, olayları uğursuzluğa yormayanlar ve Rablerine tevekkül eden kimselerdir” (Buhari; Müslîm)

Rukye, okuyup üfleyerek tedavi demektir.

Müminler birbirleri için daima dua etmeli iyiliğini istemelidirler. Nitekim Rasûlullah (sav), “Kim birini hidayete çağırırsa, o hidayete tabi olanların mükafatının aynısı onların mükafatından hiçbir eksilme olmaksızın bu kimseye de verilir.” (Müslim, Ebu davud)

Ebeveyn, kendilerine dua eden çocuklarının amelinden istifade eder: “İnsanoğlu öldüğü zaman artık ameli kesilmiştir. Yalnız şu üç şey bunun dışındadır: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve dua eden salih evlât.” (Müslim, Ebu davud)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, ümmetinden kendisi için dua etmelerini istemiştir. Allah‘u Teala; “O`na salât ve selâm getirin” (Ahzâb: 56) diye emretmiştir. Mümin, Allah`tan peygamber için vesileyi isterse kıyamette o kimseye onun şefaati haktır. Yine Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, umreye giden Hz. Ömer (r.a.)`e: “Bizi de duandan unutma kardeşim.” Diyerek ondan istemiştir.”(Ebu Davud)

Duanın adabıyla alakalı olarak Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: “Biriniz dua edeceği zaman Allah`a hamd ve senâ ile başlasın, Rasûlüne salâvât getirsin ve bundan sonra artık dilediği duayı yapsın.” (Ebu Davud, Tirmizi)

Salih ameller vesilesiyle talepte bulunmanın örneklerinden birisi de mağaraya sığınan üç kişinin duasıdır. Bunlardan her biri yalnızca Allah`ın rızasını gözettiği önemli bir amelini zikrederek duada bulunmuştu. Çünkü böyle bir amel, Allah`ın, duasının kabulünü gerektirecek bir sevgi ile sevdiği ve razı olduğu bir şeydi. Birisi ana-babasına yaptığı iyiliği zikrederek. diğeri tam iffeti delâletiyle, öteki ise emanete gösterdiği riayet ve iyilikseverliği ile duada bulunmuştu. (Buhari)