• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Her toplumsal harekette başlangıçlar daima heyecanlı olur. O hareketin mensupları, o topluluğun tâbileri önceleri heyecan ve aksiyonlarıyla işin içinde bulunurken ilerleyen zamanlarda bu heyecan yavaş yavaş yitirilir, aksiyon kaybolur. Önceleri sıkıntılar çekilir, sonra yavaş yavaş dünyanın kapıları kendilerine açılmaya başlar. Sıkıntılı dönemlerde kardeşlik ve samimiyet üzerine kurulan ilişkiler yerlerini menfaat paylaşımına göre tanzim edilen ilişkilere bırakır. Bağlılıkta zayıflama, değerlerde sapma meydana gelir.

Nitekim bütün ömrünü dava içinde geçirmiş ve kendini davaya hizmete adamış nice insanların veya toplulukların ilerleyen zamanlarda hiç de ilk başladıkları gündeki duygularını yaşatamadıklarını, o dönemde kazandıkları safiyane hayat tarzlarını koruyamadıklarını müşahede etmekteyiz. Bunlar aslında yorulmanın, gerilemenin belirtileridir.

Kuran`ı Kerim, geçmiş peygamberleri ve onların Allah`a karşı kulluklarını hakkıyla yerine getiren ümmetleri anlattıktan sonra, onlardan sonra gelen nesillerin de nasıl dünyevileşip bozulduklarını şöyle anlatır: “Onların peşinden namazı zayi eden, şehvetlerine tâbi olan bir nesil gelir ki, onlar mutlaka azgınlıklarının cezasını göreceklerdir” (Meryem, 59)

Bu ayeti kerime dünyevileşmenin ilk iki basamağına işaret ediyor. Birincisi başta namaz olmak üzere ibadetleri terk etmek, ikincisi ise süfli arzulara tabi olmaktır. Kuran`ın bu tarifi, sadece geçmişte yaşamış milletler için söz konusu değildir. Bilakis gelecek nesiller için de aynı tehlikenin var olduğuna dair bir uyarıdır.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellemümmeti için bu mevzudaki endişesini şu hadisi şerifleriyle dile getirmektedir: “Hakkınızda en çok korktuğum şeylerden birisi de benden sonra size dünya nimet ve ziynetlerinin açılması (sizin de onlara gönlünüzü kaptırmanızdır.)” (Buhari; Müslim)

Bir defasında Hz. Ebu Bekir, içecek bir şey istemiş ve kendisine su ile bal ikram edilmişti. Bunları görünce o kadar ağladı ki, yanındakileri de ağlattı. Neden ağladığı sorulunca da şunları anlattı: “Ben bir gün Resulüllah Sallallahu aleyhi vesellemin elleriyle sanki birini itiyormuş gibi yaparken gördüm. Ona; ‘Ya Resulellah ne yapıyorsunuz diye sorduğumda buyurdu ki, ‘Ey Ebu Bekir, dünya temessül etti ve bana kendini kabul ettirmek istedi, ama ben kabul etmedim, ellerimle ittim, git` dedim. Döndü bana dedi ki, sen kendini benden kurtardın ama senden sonra gelenler kurtaramayacaktır.” (Hâkim, Müstedrek)

İşte Hz. Ebu Bekir`in korkusu da dünyanın kendisini kabul ettirdiği kimselerden olmaktı ve bu sebeple ağlamıştı.

Bu konuda zikretmemiz gereken başka bir hadise de şudur: Cizye tahsili için gittiği Bahreyn`den Ebu Ubeyde b. Cerrah`ın mühim mallarla döndüğünü haber alan Ensar`ın sabah namazını Efendimizle birlikte kılmak için geldiklerinde onlara söylediği sözler de yine Efendimizin ümmeti için en çok korktuğu şeyin dünyevileşme olduğunu göstermektedir. Namazdan sonra onlar huzuruna çıktıklarında şöyle demişti: “Öyle zannediyorum ki, Ebu Ubeyde`nin bir şeyler getirdiğini haber aldınız. Sevinin ve ileride sizi sevindirecek şeyler bekleyin. Vallahi ben bundan sonra sizin hakkınızda fakirlikten korkmuyorum. Bilakis sizden evvelki ümmetlerin önüne dünyalıklar serilip birbiriyle yarıştıkları ve onları helak ettiği gibi sizin önünüze de serilip çekişmenizden ve sizi de helak etmesinden korkuyorum.” (Buhari, Müslim)

Yine Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem, “Yakında milletler, yemek yiyenlerin çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.” buyurunca bir sahabi, “Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” diye sorar. Resulüllah (s.a.s.), “Hayır, bilakis siz o gün kalabalık olacaksınız, fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” cevabında bulunurlar. Bir başka sahabi, “Vehn nedir ya Resulellah?” diye sorunca da, “Vehn, dünyayı sevmek ve ölümü kötü görmektir” buyurdular. (Ebu Davud)

Yukarda zikrettiğimiz ayeti kerime ve hadisi şerifler, dinî hayatta zirveye ulaşan tabakalardan sonra peşlerinden gelen nesillerden bir kısmının manevi değerleri yitirip, şehvetlerinin esiri olacaklarını haber vermektedir. Şüphesiz ki, bu bilgiler sadece geçmişten verilen bir haberden ibaret olmayıp, aynı zamanda büyük bir tehlikeye dikkat çekmektir. Kuran`ın meseleye bu ağırlıkta dikkat çekmesi ve Hz. Peygamber`in bu kadar tahşidatta bulunması, gidilen yolun ne kadar tehlikeli ve hatalı olduğunu gösteriyor.