• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İslam`ın ilk yıllarında henüz yeni müslüman olmuş ve İslâm`ın özünü, yüce ahlâkını bütünüyle benimseyip olgunlaşma fırsatını bulamamış bedevîlerin kaba ve haşin davranışları olurdu. İçinde yaşadıkları iklim ve medenî imkânlardan uzak hayat şartları, onları biraz da böyle olmaya adeta zorlardı. Bir defasında peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, Mescitte ashabı ile oturmuş konuşuyorlarken bedevinin biri içeri girdi. İki rekât namaz kıldıktan sonra ellerini kaldırıp:

“Allah`ım! Bana ve Muhammed`e rahmet et! Başka kimseye de bizimle beraber rahmet etme!” diye dua etti. Bunu duyan peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Pek geniş olan ilâhî rahmete sınır çektin yahu!” buyurarak bedevînin hatasını düzeltmeye çalıştı. Bu bedevî, biraz sonra kalkıp Mescidin bir tarafına giderek abdest bozmaya başlayınca, şaşkınlıklar içinde kalan sahabiler bağrıştılar. Hz. Peygamber (s.a.s.) hemen işe müdahale ederek şöyle buyurdu:

“Bırakın (adam işini görsün). Sonra bevlinin üzerine bir kova su dökün; zira siz güçlük değil, kolaylık göstermek üzere gönderilmiş bir ümmetsiniz.” Sonra bedevîyi yanına çağırıp ona şöyle dedi: “Bu mescitler ne bevl, ne de başka pislik içindir. Bunlar, Allah`ı anmak, namaz kılmak ve Kur`an okumak için yapılmıştır.” (Buhari)

Burada şöyle bir soru insanın aklına gelebilir; aslında Sahabei kiramdan daha çok Hz. Peygamber`in hiddetlenmesi, kendi mübarek mescidinin maruz kaldığı böyle bir hakaret karşısında asıl onun öfkelenmesi gerekirdi. Ancak o, görüyor ki, bedevî bu işi kasten ve hakaret amaçlı değil, Cehaleti ve görgüsüzlüğü sebebiyle yapmıştır. Şu halde yapılması gereken ona kızıp bağırmak, azarlamak değil, nasihat edip doğru davranışı göstermekti ve o da öyle yapmıştı.

Bir başka seferinde Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem, Mescitten çıkarken bedevinin biri geldi. Onun elbisesini şiddetle çektikten sonra: “Develerimi buğday ile yükle! Çünkü sendeki mal ne senin, ne de babanın malıdır!” dedi. Bu ani ve şiddetli çekiş sebebiyle Hz. peygamberin üzerindeki sert yakalı gömleği boynunu kızartmıştı. Şüphesiz ki bedevînin bu yaptığı, çok kaba ve görgüsüzce bir davranıştı. Allah`ın resulü sallallahu aleyhi vesellem, buna epey üzülmüştü. Ancak o, bedevîye dönerek:

“Önce beni incittiğinden dolayı özür dile; sonra ben de senin istediğine bakayım” dedi. Fakat bedevî: “Özür beyan etmeyeceğim!” diye karşılık verdi ve bu sözlerini birkaç defa daha tekrarladı. Hâlbuki Allah`ın resulü, bedevîye bir ahlâk dersi vermek istemişti. Ancak bedevi hiç oralı olmadı. Buna rağmen O, bedevînin sözüne ehemmiyet vermedi. Ashabından birine dönerek: “Bu adam için şu develerin birine arpa, diğerine de hurma yükle!” diye emredip yoluna devam etti. (Ebu Davud)

İşte bu tablolar Allah resulü sallallahu aleyhi vesellemin bedevi Müslümanlara gösterdiği bu müsamaha her zaman örnek alınacak derslerdir. Müsamahakâr ve Hoşgörülü olmak, büyük gönüllerin işidir. Kendinden emin, yaptığının doğruluğundan şüphe etmeyen ve ilahi hikmet gereği, insanoğlunun çeşitli hazımsızlık ve zaaflarla malul olduğunu bilen insanlar, hoşgörü sahibi olabilir. İşte Efendimiz, olgunluğun yüce doruğunda bulunduğu için şahsına karşı yapılan kabalıkları tebessümle karşılamış, hoş görmüştür.

Şu halde bizlerin de O`nun yolunda olmamız, O`na benzemeye çalışmamız, canımızı sıkan müslüman kardeşlerimizin bazı davranışlarını hoş görmeye gayret etmemiz gerekir. Böyle bir tutum O`na bağlılığımızın, O`nun yolunda olmamızın bir gereğidir. Zira İslam, kendi fertlerine karşı bağışlayıcı ve hoşgörülü; Kâfirlere ve zalimlere karşı ise son derece şiddetli ve izzetli bir dindir. Hoş görünüz kendi aranızda; kin ve öfkeniz ise İslam düşmanlarına olsun dileğiyle.