• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Geçen Pazar günü Sahabe Şehri Diyarı Ahmed`de çok şahane ve muhteşem bir icazet töreni gerçekleşti. Tertip eden ulema heyeti, “İTTİHAD” yani âlimler ve medreseler birliği ulemasıydı. Dört medresenin toplamından 55 erkek ilim talebesi kıraat, sarf, nahiv, mantık, belagat, fıkıh, siyer, akaid ve usul ilimlerinden yeterlilik icazetlerini alıp kutlu ulema kervanına katıldılar.

Şimdiye kadar gördüğüm birçok icazet merasimine şahit olmuştum, ama böylesine düzenli, muazzam ve muhteşemini görmedim. Yüzlerce âlim, meşâyih ve kanaat önderlerinin yanı sıra icazet alacak arkadaşların akrabaları ve sevenlerinin de katılımıyla takriben 1500 kişilik bir kalabalığa yemek verildi. İlim ehli arasında güzel bir kaynaşma ve yakınlaşmaya vesile oldu. İnşaallah bundan sonra da “İTTİHAD”ın medreselerinde bu tarzdan icazetler devam edecektir.

Malum olduğu üzere medrese geleneğinde (özellikle Kürdistan medreselerinde) bu adet, eskiden beri vardır. Belli ilimlerde derinleşip uzmanlaşmış âlimlerin yanında ve belirlenen bir müfredat dâhilinde eğitimini tamamlayıp belli alanda fetva verebilecek veya müderrislik yapabilecek talebelere verilen bir ehliyet belgesi, bir vesikadır bu icazet. Bu vesikayı, başka bir seydadan icazet almış olan âlimler, bir silsileye bağlı olarak ancak verebilirler. Yani günümüz tabiriyle bu bir mezuniyet diplomasıdır.

Selçuklu ve Osmanlı zamanında bu diplomanın büyük bir değeri vardı. Manen büyük heybeti olduğu gibi maddeten de gücü ve ağırlığı vardı. “Şeyhülislam” bu diplomaya sahip olan kişileri, ancak kadılığa tayin edebilirdi.Yine evkafta görevlendirilecek kişiler çoğunlukla medrese ulemasından seçilirdi. Hatta ilginçtir ki gerek Selçuklular`ın ve gerek Osmanlılar`ın şeyhülislamları çoğunlukla Kürdistan medreselerinde yetişmiş âlimlerdir.

Ne yazık ki, günümüzde âlimlerin kıymeti kalmadığı gibi verdiği icazetin de resmiyette pek bir kıymeti harbiyesi yoktur. Resmiyette bunun kariyer unvanı veya denklik değeri yoktur. Sadece ilme bir teşvik olsun diye veriliyor. Bir ara Diyanet İşleri Başkanlığı medrese ulemasından da istifade edilsin diye “bin” kişilik icazetli bir alım gerçekleştirdi. Onu da müftülükler (sahte icazet furyasıyla) yüzüne gözüne bulaştırdılar.

Medrese icazetinin itibarsızlaştırılmasının nedeni, başta cumhuriyet döneminde tevhidi tedrisat kanunun çıkarılmasıyla medreselerin kapatılarak verilen icazetlerin hükümsüz kılınmasıdır. Oysa bugün İslam coğrafyasında Osmanlı döneminden bu güne, varlığını sürdüregelen birçok medresenin icazetleri, üniversite diplomasıyla denk kabul edilmektedir.

Buna paralel olarak bu medreseler (üniversiteler) de bünyelerinde farklı fakülteler de açarak birçok alanda eğitim yapmaktadırlar. Mesela Mısır`daki El Ezher, dünyanın en büyük üniversitelerinde hangi bölümler varsa onda da vardır. Onlar medreselerini kapatarak değil, yeni bilimlerle de donatarak revize ettiler, ayağa kaldırdılar.

Bu da cumhuriyet kadrolarınca medreselerimize indirilen darbenin ne denli büyüklükte ve ağırlıkta olduğunu gösterir. Başkaları medreselerini üniversite düzeyine çıkardılar; onlar ise, medreselerimizi yok ettiler. Âlimlerimizi idama mahkûm ettiler. Kilise geleneği olan batı tarzlı üniversiteyi ise baş tacı yaptılar ve bizi biz olmaktan çıkardılar, öz kültürümüzden kopardılar ve uzaklaştırdılar.

Ama inşaallah biz Müslüman halk olarak medreselerimizi yeniden ayağa kaldıracak ve eski şahametine kavuşturacağız. Artık cumhuriyet kanunları etkisini kaybettiği gibi, halkların istekleri karşısında duracak kimse de yoktur. Artık eskisi gibi katı kanunlar işlenmiyor, halklar isteklerini söke söke hükümetlere kanunlaştırıyorlar. Medreselerin yeniden yaygınlaşmasıyla hükümetler de buna mecburen bir çözüm getirecek, önünü açacaktır.

Bu bağlamda bizler medreselerimiz için hem denklik, hem de özerklik istiyoruz. Medrese icazetinin üniversite diplomasıyla aynı denklikte olması gerekir. Halkın da devletin de buna ihtiyacı vardır. Bir memlekette ilim kaybolunca din de kaybolur. Din kaybolunca da ahlaki zaaflar akla hâkim olur. O zaman da toplum tümüyle kaskatı bir kasavete sürüklenir ve ifsada gider.

Bu gün devletin bünyesinde açılan imam-hatipler, ilahiyatlar ilim adamı yetiştirmekten çok uzaktır. İlahiyatlarda biraz ilmi kariyer yapan varsa onlar da medresede kendini ikmal etmiş âlimlerdir. Yoksa ilahiyatlar, kafa karıştırıcı felsefeden başka bir şey öğretmiyor. Daha açık bir ifadeyle felsefe ağırlıklı ilahiyatlar, tevhitten ziyade şüpheciliği öğretiyor, iman ise şüphe kabul etmez. Medrese ise, önce imanı sağlamlaştırıyor, sonra tezkiye ederek ahlakı güzelleştiriyor ve en son ilmi ve hikmeti öğretiyor. İşte medresenin farkı!.. Ve işte toplumun ihtiyacı!..