İslama göre düğün merasimi
Bu konuyu daha önce de yazmıştık. Ancak önemine binaen yeniden gündeme alma gereği hissettik.
Şüphesiz Müslümanların ibadetleri olduğu gibi, adet ve gelenekleri de İslam`a uygun olmalıdır. Müslüman`ın gerek bireysel ve gerek ailevi ve toplumsal olsun hayatının tüm alanları İslam`a, İslam`ın adap ve ahlakına uygun olmalıdır. Bir tarafının İslami, bir tarafının da cahili olan bir yaşam tarzı, Müslümanın yaşam tarzı ve modeli olmamalıdır.
Beşeriyetin bidayetinden ta günümüze dek bütün toplumlarda kolektif hayata atılan ilk adım evliliktir. Bunun ilk çekirdeği ailedir. Bir ailenin sağlıklı olabilmesi için de temelinin sağlam ve takva üzerine atılması gerekir. Temeli cahiliye adetleri ve gayri meşruluk üzerine atılan bir aile eninde sonunda çöker. Tarihte, bu tipten oluşan toplumlar da yıkılmaya, dağılmaya mahkûmdur. Hz. Âdem`in oğullarından Kabil`in olayı bunun yaşanmış en canlı örneğidir. Nitekim Kabil`in zürriyetinden meydana gelen neslin tamamı, Nuh Tufan`ında helak olup gitmiştir.
Evlilik kapısına ilk adım düğünle atılır. Düğün faktörünün, aile üzerinde olumlu olumsuz büyük etkileri vardır. O halde, Müslüman kişinin buna iyi dikkat etmesi gerekir. Müslüman birey, haremliğe ve selamlığa riayet ederek İslam ahlakına uygun bir şekilde düğün merasimini tertip etmelidir. Gayri ahlaki ve müstehcen müzik türlerinden ve karma oyun şekillerinden sakınmalıdır.
Öte yandan bu haramlar işlenmesin diye düğünden oyun ve eğlenceyi tamamen kaldırmak da ikinci bir yanlıştır. Kimileri kendince bunun önünü almak için, Kur`an-ı Kerim ve Mevlit okutuyorlar. Bu da düğünü bir nevi matem havasına sokuyor. Çünkü bunlar taziye merasiminde de aynı zamanda icra edilen şeylerdir. Bir düğün merasiminde yapılan şeylerle, taziye merasiminde yapılan şeyler aynı olmamalıdır. Şüphesiz bu iki merasimin tabiatları tamamen birbirine zıt ve farklı şeylerdir. Her şey kendi tabiatında yapıldığı zaman daha güzel olur.
Bazıları da bu her ikisini bir arada gerçekleştiriyorlar. Yani getirdiği davul zurna ekibine bir mola verdirip bu arada hoca efendiyi çağırıp bir de mevlit okutarak düğünlerine gelen kesimlerin hepsini memnun etmeye çalışıyorlar. Bir de bakarsınız ki, sabırsızlıkla mevlidin bitmesini bekleyenler, mevlit biter bitmez davulun dibine vuruyorlar. İşte bu da Kur`an-ı Kerim`e ve Mevlid-i şerife yapılan bir saygısızlık ve bir başka hakaret ve rezalettir.
Haddi zatında benim burada, mevlit okutan bilinçsiz Müslüman`a, hacı efendilere bir sözüm ve itirazım yoktur. Belki onlar, kendince bazı münker ve haram şeyler işlenmesin diye bunu alternatif olarak devreye koymuşlar. Zaten bunu yapanlar dini hassasiyeti ve duyarlılığı olan insanlardır. Asıl benim levme ettiğim kimseler, dini din adına zorlaştıran ve münkerlere karşı alternatifi olamayan sözde dindarlardır, sofular ve bir takım hoca ve hacı efendilerdir.
Bunların ortalıkta yapılan cahili ve ahlak dışı en berbat düğünlere karşı bir alternatiflerinin olmadığı gibi, bazı Müslümanların (Allah kendilerinden razı olsun) geliştirdiği İslami düğün usullerine de eleştirileri eksik olmuyor. Yok, efendim “bunlar, Allah ve peygamberin ismini kelamlara koymuşlar.” veya “bunlar oynarken Allah`ın ismini zikrederek ayaklarını sert bir şekilde yere vurarak Allah`a saygısızlık yapıyorlar” diyerek mesnetsiz itirazlarla kafa karıştırıyorlar.
Aslında onlardan şunu sormak gerekir: “Allah`ın ismini zikretmenin haram olduğu yerler nerelerdir? Sizler tuvalete, hamama ve cimaa girerken dahi -korunmak için- Allah`ın ismini zikredebilirken, sünnet olan bir düğün merasiminde Allah`ın isminin zikredilmesini ne diye yasaklıyorsunuz? Bunu nereden çıkarıyorsunuz? Onlara vereceğimiz en güzel cevap, yorumsuz olarak şu ayeti kerimedir:
(Gerçek müminler) o kimselerdir ki, ayaktayken otururken ve yanları üzerine yatarlarken de Allah`ı zikrederler.” (Âli İmrân-191)
Netice itibariyle, büyük fakihlerin görüşlerine dayanarak diyebiliriz ki; fıtraten kerih görülen veya pisliklerin çokça bulunduğu yerlerin yani tuvalet, hamam ve çöplük gibi yerlerin dışında her zaman ve her yerde Allah`ın ismi zikredilebilir. Yolda yürürken, ayaktayken, otururken ve yanı üzerine yatarken de olabilir. Bunun için illa da belli bir mekânı seçmek veya (namaz dışında) bir şekil ve pozisyon almak şart değildir. Bazı sofuların virtlerini çekerken belli bir pozisyon seçmeleri, kendilerince oluşturdukları bir adaptan ibarettir.
Aslında bu konuyu daha da detaylandırmak gerektiğine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla gelecek hafta da buna devam edeceğiz İnşaallah`u Teâlâ. Allah`a emanet olun.