• DOLAR 34.463
  • EURO 36.573
  • ALTIN 2921.734
  • ...

Dünyada bazı değerler vardır ki sadece bir millete veya bir bölgeye veyahut bir döneme has ve onlarla sınırlıdır. Bunlar bazen mezhebi, bazen de beşeri ve ulusal olabilirler. Ama bazı değerler de vardır ki evrenseldir, bütün Müslümanlara ve hatta bütün insanlara şamildir. Bunlar, dini ve manevi değerlerdir ki hiçbir kimse, hiçbir zümre ve hiçbir millet bunlara ipotek koyamaz; bunlar sadece bana aittir, benim malımdır veya bunlar üzerinde tasarruf hakkı yalnız bana aittir diyemez.

İşte İslam peygamberi Hz. Muhammed (SAV), Müslümanların kutsal kitabı olan Kur`an-ı Kerim ve Müslümanların Kıblesi ve Haccın şiarı olan Kâbe, bu tür değerlerdendir. Kâbe, bütün bir ümmetin ortak değeridir. Hiçbir Müslüman şahıs veya bir zümre bunu tekeline almaya hak sahibi olmadığı gibi, benim değildir deyip de işin içinden çıkmaya da sahip değildir, sorumsuz değildir.

Şu halde itiraf edelim ki biz, ümmet olarak Kâbe`yi ihmal etmişiz. Rabbimizin kıble olarak bize tayin ettiği ve en azdan ömrümüzde bir kere gidip haccetmemizi emrettiği Allah`ın evini yeterince tanıyamamış, tanıtamamış ve sahip çıkamamışız. Onun, bütün müminlerin yöneleceği bir sembol olduğunu, etrafında birleşip tek bir güç haline dönüşeceğimizi sağlayan evrensel bir değer olduğunu anlayamamış, anlatamamış ve sahip çıkamamışız.

Evet, Kâbe Allah`ın evidir. Bu evin sahibi bizzat Allah (CC)`tır. Onu inşa eden Hz. İbrahim ile Hz. İsmail bile sadece onun banisi ve hadimleriydiler. Onu; rükû edenler, secde edenler ve ibadete çekilenler için tertemiz tutmak, hizmetlerini yürütmek ve misafirlerini en güzel şekilde ağırlamak İbrahimi ve İsmaili bir meslektir. Bunu yapanlar elbette sevilmeye, övülmeye layıktır. Ama bu, hiç kimseye ait bir miras değildir. Hele Amerika ve siyonizm işbirlikçisi olan Suudi krallığının asla değildir.

İslam ülkeleri, oraya daha fazla hizmet etmek için bir yarış içinde olmalıdırlar; ama hiç kimse, hiçbir otorite oraya gideceklerin tayinini, müracaat zamanını ve kotasını belirleyemez, yetki alanına alamaz. Bugün bunu tekeline almış bulunan Suudi krallığının eli kesinlikle bundan çektirilmeli, uluslararası seçilmiş bir ulema heyetine devredilmelidir.

Eğer hacıların şeytan recminde aynı saatte taşlarını atması büyük izdihama, tehlikeye yol açıyorsa bunun önünü açacak fetvaları bu ulema heyeti verir. Yine Mekke`nin altyapısı veya tavaf esnasında haremin çevresi dar geliyor ve izdihama yol açıyorsa buraların istimlâk edilip genişletilmesi, bu heyetin emrinde çalışan bir hizmet komitesine devredilmelidir. Bunu Suudi krallığının inisiyatifine bırakmak asla doğru değildir.

Yine İbrahimi çağrıya “lebbeyk” deyip Allah`ın evini haccetmek isteyen her Müslüman istediği zaman buna müracaat edebilmeli, istediği zaman ve istediği yolla gidebilmelidir. Yani Haccın yolu her zaman açık ve gidenler özgür olmalıdır. Ne Suudi krallığının ne de bir başkasının bunu sınırlandırmaya, kendi tekeline almaya, toprak bastı vergisi almaya hakkı ve salahiyeti yoktur. Çünkü Haremeyn-i Şerifeyn, bütün dünya Müslümanlarının ortak değeri ve öz vatanıdır. Oraya gidebilmek için vize almak, sizin onlara vereceğiniz bir ihsan değildir. Sizin göreviniz hacıların oraya özgür bir şekilde gitmelerini, yol güvenliğini sağlamaktır.

Bu bağlamda, hacca müracaat süresini belli zaman ve kayıtlarla sınırlandıran Diyanet İşleri Başkanlığı da büyük bir haksızlığa imza atmaktadır. Bu tarihten sonra üzerinde hac vacip olan veya sırası gelmeden vefat eden Müslümanların vebali kime aittir? Aslında Diyanetin rehberlik dışında hac organizasyonunun diğer alanlarından kesinlikle elini çekmesi gerekir.

İnşallah bir gün gelir Müslümanlar Allah`ın evini, Kâbe`yi Suudi krallığının tasallutundan kurtarmak ve Haccı özgürleştirmek için meydanlara dökülecek ve bu tasalluta, bu haksız uygulamalara bir son verdireceklerdir ve “Ey zalimler! Ey gaspçılar! Çekin elinizi haccımızdan, ibadetimizden! Sizin zalimane aleyhimize koyduğunuz kuralları, bizi birbirimizden koparmak için aramıza koyduğunuz gümrük kapılarını, tel örgülerinizi tanımıyoruz. Ve haccımıza özgürlük istiyoruz” deyip haykıracaklardır.

İnanıyorum ki bu haykırışın zamanı çoktan gelmiştir. Ve gaspçıların elinde esir bulunan Allah`ın evi, Müslümanlardan bu sesi bu haykırışı beklemektedir. Gelecekte Haremeyn-i Şerifeyn`in gerçek özgürlüğüne kavuşması ve Müslümanların bu bilinçle bilinçlenmesi dileğiyle…