Hac bir vahdet provasıdır
Hac, bütün Müslümanların tek kıyafete bürünerek, tek hedefe doğru ve tek dil ile dua edecekleri bir vahdet provasıdır.
Hac bütün Müslümanları, Allah'ın dostu İbrahim aleyhisselam zamanından beri akıp gelen asil bir damarın köklerine götüren bir vahdet provasıdır. Zira orada kendilerini birbirine bağlayan asıl damarla tanışacaklar. Günde beş vakit yöneldikleri Allah'ın evi Kâbe'yi bil müşahede görecekler. Orada renk, dil, cinsiyet ve vatan farkının yok olduğu, herkesin tek kıyafete büründüğü, dualarında tekbir dili öğrenerek sahip oldukları güç kaynakları ve dinamikleriyle müşahhas olarak yüzleşecekler.
Evet, Hac bütün dünya Müslümanlarının bir arada buluşup tanışma ve dayanışma yeridir. Birbirlerinin tecrübelerinden, kabiliyetlerinden istifade edecekler, fikir ve kültür edinme imkanını bulacaklar. Nitekim Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, böyle bir hac mevsiminde Akabe'de Medineli bir hac kafilesiyle görüşmüş, onları İslam'a davet edip İslam'la tanıştırmıştı. Yine ikinci Akabe Bey'atında böyle bir görüşmenin neticesinde, Ensar'la anlaşıp Medine'ye hicret kararını almıştı.
İşte bu anlamıyla Hac, ümmetin geçen bir yıllık icraatlarının, faaliyetlerinin değerlendirilip bilânçosunu çıkarmanın ve bir dahaki hac mevsimine kadar ümmetin en önemli meselelerini konuşup tartışmanın, birlikte müzakere edip karara bağlamanın genel muhasebesidir. Orada planlar çizilir, projeler yapılır alışveriş yapılır, bilgi ve tecrübeler mübadele edilir.
Hac, yılda bir kere en mükemmel şekliyle İslam birliğinin toplantı mahallidir. Ümmetin aleyhinde oynanan oyunlara, zulme ve zorbalıklara karşı tavır almanın ortak zeminidir. Orada Allah'ın evinin civarında, en uygun yerde, en uygun zamanda ve en uygun havada görülen ve görülmeyen hatıralar içerisinde toplanıp bütün bunları görüşürler.
Planladıkları ortak karar ve stratejilerini orada duyurup ilan edecekler. Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellemin, hicretin dokuzuncu yılında Hz. Ebu Bekir'in başkanlığında gönderdiği Hac kafilesinin akabinde Hz. Ali'yi gönderip Tevbe Suresinin -müşrikler hakkında inen- ilk ayetlerini orada okutup ilan ettirmesi bunun en açık bir manifestosudur. Yine efendimiz aleyhissalatu vesselamın Veda Hutbesi, en kapsamlı insan hakları beyannamesi niteliğindedir.
Hac mevsiminde farklı renklerden, dillerden, ırklardan ve coğrafyalardan bir araya gelen Müslümanlar, İslam davasının ilk neşet ettiği bu mekânın davalarının ana merkezi olduğunu ve burada toplanan insanların tek bir ümmet olduğunu bütün dünyaya ilan edecekler. Bir tek Allah'a ibadet etmenin sembolü olarak İbrahim peygamberin eliyle yapılan bu evin (Kâbe) civarında böylece karşılaşır, buluşur ve ahitleşirler.
Hac'da, bütün lügatler kendi şartları, ihtiyaçları ve tecrübeleri dâhilinde hem faydalanacak hem faydalı olma imkânını bulacaktır. Beraberinde getirdiği tecrübelerini, kabiliyetlerini o büyük havuza akıtacak, onun içinde yoğurup zenginleştirdikten sonra, yeniden bu davanın kırsalına götüreceklerdir. İşte bunlar, yüce Allah'ın İbrahim aleyhisselama, insanları oraya çağırmasını emrettiği ve Müslümanlara haccı farz kıldığı günden beri irade buyurduğu hususlardan sadece bir kaçıdır.
Sonuç olarak ne zaman Müslümanlar bu şekilde kendileri için tevhit sancağından başka üst bir sancağın bulunmadığı ve bunun kendileri için ne kadar elzem olduğunun şuuruna erer ve bunun etrafında tek ümmet olma şuuruna ererlerse, işte o zaman gerçek güçlerini ve değerlerini anlayacaklardır. Ve o zaman, hiçbir yabancı gücün bu milyonların karşısında durup düşmanlık yapamayacağını, memleketlerini işgal edip kaynaklarını sömürme cesareti bulamayacağını anlayacaklardır. Mevla bir an evvel o kaynaktan yararlanma bilincine ermeyi nasip ve müyesser kılsın.